The Last Duel (2021)

Sinema dünyamızın en çalışkan veteranlarından biri de 84 yaşını doldurmak için gün sayan İngiliz yönetmen Ridley Scott. Bu yıla iki çok iddialı film birden sığdıran yönetmenin bu işlerinden House of Gucci için gelecek ayı beklememiz gerekse de ilk gösterimini Venedik’te yapan ve bir hayli olumlu tepkiler alan The Last Duel, tüm dünya ile aynı anda ülkemizde de vizyonda bizlerle buluştu…

Ortaçağ Fransa’sında Jean de Carrouges (Matt Damon) ve Le Gris (Adam Driver) iki önemli savaşçı ve iki eski dosttur. Fakat zamanla bu iki dostun arası açılır ve aralarında inişli çıkışlı bir husumet başlar. Jean de Carrouges’in alacaklarını almak üzere şehir dışına çıktığı bir dönemde eşi Marguerite’in (Jodie Comer) Le Gris tarafından tecavüze uğradığı iddiası ikilinin arasını sonsuza dek bozar. O dönem Fransız yasalarındaki seçeneklerinden biri olan savaşla yargılama yolu masaya gelir ve buna göre ikili bir “son düelloya” çıkacak, kazananın haklılığı tanrı tarafından kanıtlanacaktır…

En son 25 yıl kadar önce Oscar kazandıkları Good Will Hunting’de birlikte çalışan iki yakın dost Matt Damon ve Ben Affleck’i tekrar aynı senaryoda buluşturan The Last Duel’da ikiliye bir de kadın bakış açısını güçlendirmek adına Nicole Holofcener dahil olmuş. Bakış açısı konusu önemli, çünkü film tamamen farklı bakış açılarını yansıtmak üzerine kurulmuş. Üç farklı bölüm şeklinde tasarlanmış filmde önce iki erkeğin bakış açılarına göre olayların nasıl geliştiğini izliyoruz, ardından da son olarak kadın karakterimizin bakış açısından nihai sona yani “son düelloya” doğru ilerliyoruz. Sinemada çok sık karşımıza çıkmayan bu senaryo tekniği, bu film için nokta atışı bir karar olmuş ve belki de filmi değerli kılan en önemli unsurlardan biri olmuş…

Her ne kadar senaryonun farklı perspektiflerden aktarılması başlı başına değerli ve ilginç olsa da bunu bir üst seviyeye çıkaran filmin çok güncel bir problemi tarihten gelen gerçeklerle çok başarılı şekilde birleştirilmesi olmuş. Film, bugünlerde #metoo hareketiyle erkek egemen toplumda kaldıkları zorlukları haykırmaya başlayan kadınların meselesinin kökenine iniyor. Hem erkek egemen bakış açısının yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarıldığını bir kez daha gözler önüne seriyor, hem de geçmişteki zorlukların çok daha acımasız boyutlarda olduğunu göstererek günümüz kadınlarını cesaretlendirmeye çalışıyor…

Filmin zengin kadrosunda en çok parlayan isim Killing Eve’deki şahane performansıyla Emmy ödülü kazanan Jodie Comer. Genç yıldız, kendisini ünlü eden rolünü tamamen unutturacak şekilde güçlü bir performans sunmuş. Yarışın daha zayıf olduğu bir yılda Oscar için “adaylığı cepte” diyebilirdik ancak bu yılki yarışta işi kolay değil… Bu yıl Stillwater‘daki performansını çok beğendiğim Matt Damon, burada da oldukça iyi iş çıkarmış. Son dönemde kötü adam rollerinin vazgeçilmezi olan Adam Driver ise rolüne yakışsa da performans anlamında fark yaratma şansı yakalayamamış… Öte yandan filmin asıl sürpriz performansı ise küçük bir role sahip olan Ben Affleck’ten gelmiş. Doğrusu Ben Affleck’in değişimine çok hazırlıksız yakalandım ve Pierre karakterini canlandıranın Ben Affleck olduğunu filmin ortalarında fark ettim. Eğer rolü biraz daha fazla ve önemli olsaydı kelimenin tam anlamıyla tanınmaz hale geldiği performansıyla yardımcı erkek oyuncu kategorisinde yılın favorileri arasına rahatlıkla alabilirdik…

Ridley Scott, söz konusu tarihi filmler olunca akla ilk gelen yönetmenlerden bir tanesi. Bu filmde de alışkın olduğu sularda gezmenin avantajını da kullanarak teknik açıdan üst düzey bir filme imza atmış. Prodüksiyon tasarımı açısından da yılın en nitelikli işlerinden biri olduğu söylenebilir…

The Last Duel, zamanın ruhuna çok uygun, kaliteli ve önemli bir film. Bu yılki kalabalık Oscar yarışına rağmen “en iyi film” dahil birkaç kategoride adaylık kapması şaşırtıcı olmayacak bir film. 80’li yaşlarda da üst düzey filmler yapılabileceğini tekrar gösteren Ridley Scott’ın merakla beklediğim bir diğer filmi House of Gucci’nin yazısında görüşmek üzere…

The Last Duel

8

Puan

8.0/10