Sinemayı yayınlandığı dönemki siyasi ve kültürel ortamdan soyutlayabilmek çoğu zaman pek mümkün değil. Bu durum bazen dezavantaj olabilirken avantaja dönüştürebilmek ise çok daha kolay. İşte bunu başaran filmlerden biri bu yıl Sundance Film Festivalinde gösterime giren The Big Sick oldu. Amerika’daki konjonktürü iyi okuyan film, Trump dönemindeki artan göçmen polemikleri sayesinde yılın çok ses getiren filmlerinden biri haline geldi ve ödül mevsimine de dahil oldu…

Silicon Valley dizisiyle birlikte adını duyuran Pakistanlı komedyen Kumail Nanjiani’nin gerçek hikayesinden esinlenerek hazırlanan The Big Sick, komedyenin kariyerinin ilk yıllarındaki bir hikayeyi ele alıyor. Kumail Nanjiani filmin aynı zamanda senaristliğini üstlenirken yönetmen koltuğunda ise daha çok oyunculuk yönüyle hatırlanan Michael Showalter oturuyor.

Filmin konusuna gelirsek… Küçük çaplı gösterilere çıkan Kumail, bir gösterisinde Emily adındaki Amerikalı bir kızla tanışır ve çok geçmeden kızla aralarında bir ilişki başlar. Fakat Kumail’in ailesinin kendisi için farklı planları vardır. İyi bir müslüman olarak yetiştirilmek istenen Kumail’in Pakistanlı bir müslümanla evlenmesi beklenmektedir. Hatta annesi beklemekle de kalmaz ve  Menkıbe Hanım Teyze edasıyla gelin adaylarını oğlunun karşısına çıkarır. Kumail de ailesiyle arasını bozmamak için olayı fazla bozuntuya vermez ve Emily’yi ailesinden saklar… Olaylar gelişirken filme adını veren hastalık belirir ve bu hastalık Kumail’i Emily’nin ailesiyle yakınlaştırır…

The Big Sick izleyeceğiniz en orijinal film değil. Sıradışı bir senaryosu, çok gösterişli replikleri, muhteşem bir sinematografisi de yok. Fakat benzerlerini çokça görebileceğimiz bir konuyu iyi bir şekilde işleyen, ilk dakikalarından itibaren izleyiciyi içerisine çekmeyi başaran ve karakterlerle birlikte filmi yaşamamızı sağlayan başarılı bir film. Basit bir ana hikayeye sahip olsa da alt hikayeleriyle birlikte ele alınca doyurucu bir sinema zevki sunmayı başarıyor.

Filmdeki oyunculukları ikiye ayırabiliriz. Kumail ve ailesinin oyunculukları ortalama veya vasat. Özellikle annenin performansı filmin en zayıf yönlerinden. Fakat Emily ve ailesinin performansı ise harika. İzlemekten keyif aldığım oyunculardan biri olan Zoe Kazan, yine oldukça sağlam bir performansa imza atmış. Babası rolünde Ray Romano da dikkat çekici. Fakat filmin en iyisi ise net bir şekilde Holly Hunter. Uzun yıllardır iyi bir rol alamayan Oscarlı oyuncu, The Big Sick ile kariyerini yeniden parlatma şansı yakalamış. Her sahnede parlayan oyuncunun filmde kendisine Oscar adaylığı getirebilecek bir sahnesi de bulunuyor. Umarım adaylık şansı yakalayabilir…

Uzun lafın kısası The Big Sick, seyir zevki yüksek hoş bir romantik komedi filmi. Komedi olduğu kadar bir hayli duygusal da… Tabii aldığı yüksek övgüler sonrasında beklentileri çok fazla yükseltmemekte fayda var. Çünkü aldığı övgülerin bir kısmı daha doğrusu Oscar muhabbetlerine dahil olma sebebinin bir kısmı yazının başında belirttiğim Amerikadaki siyasi olaylarla bağdaştırılabilir. Fakat bunun düzeyli bir şekilde yapıldığını ve filmin üzerinde ısmarlama bir durum gibi durmadığını belirtmek gerek. Alışılmış ağır Oscar filmleri algısını yıkmaya çalışacak bu sevimli ve hafif romantik komediyi es geçmeyin derim…

The Big Sick

8.5

Puan

8.5/10

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.