İngilizlerin mizah anlayışını en iyi şekilde sinemaya taşıyan isimlerden olan Edgar Wright, İngiltere sınırlarını aşarak Amerika’ya adımını attı. Aslında Edgar Wright’ın Amerika’ya ilk adımı Marvel filmi Ant Man ile olacakmış ama yönetmen kendi prensiplerinden Marvel için ödün vermeyi kabul etmeyince projeyi yarıda bırakıp Baby Driver’a yönelmiş, çok da iyi olmuş. 2017’nin ilk aylarında South by Southwest Film Festivalinde gösterilen film aldığı büyük övgülerle bir anda yılın en çok beklenen filmlerinden birine dönüştü. Ben de yönetmenin geçmişine hakim olmasam da hem kadrodaki sevdiğim oyuncular, hem müzikleriyle ön plana çıkması hem de başarılı fragmanıyla filmi merakla beklemeye başladım. Hatta filme hazırlanmak için Edgar Wright’ın izlememiş olduğum dört filmini de geçtiğimiz günkü izleryazar Haziran Günlüğünde belirttiğim üzere izledim ve nihayet filmin vizyona girmesiyle de sinemanın yolunu tuttum. Ve evet, Baby Driver tüm övgüleri hak eden, oldukça özgün ve başarılı bir film.

Baby Driver, bir soygun çetesine şoförlük yapan Baby adlı bir gencin hikayesini ele alıyor. Dışarıdan oldukça tuhaf gözüken, çok az konuşan, sürekli müzik dinleyip güneş gözlüklerini eksik etmeyen Baby aslında suç dünyasıyla işi olacak türden biri değildir ama zoraki olarak bu işi yapmaktadır. Fakat işinde de mükemmeldir. Ait olmadığı bu dünyadan kurtulmak isteyen Baby için işler hiç kolay değildir…

Aksiyon filmlerinden pek hoşlanmadığımı her fırsatta dile getirsem de Baby Driver  benim için bu konudaki en büyük istisnalardan biri oldu. Çünkü Baby Driver, sıradan bir aksiyon filmi olmaktan çok uzak, çok başka bir film. Bunu da en çok muhteşem müzik kullanımına borçlu. Ana karakterimiz olan Baby her yönüyle gerçekten çok iyi yazılmış karakter ve onun müziğe olan tutkusu filmi bambaşka bir yere sürüklemiş. Müziklerin, özenle seçilmiş nostaljik şarkıların aksiyona olan katkısı inanılmaz. Öyle ki şarkılar filmden bir an olsun kopmanıza dahi müsaade etmiyor. Filmin ritmine kendinizi kaptırıyorsunuz.

The Fault in Our Stars ile parlayan ve son dönemin en çok ümit vaat eden genç oyuncularından olan Ansel Elgort, bu film için mükemmel bir seçim olmuş. Ona eşlik eden Lily James ise güzelliğiyle büyüleyiciydi. Baby ve Debora arasındaki muhteşem uyum filme gayet dozunda bir romantizm katmış, çok da güzel olmuş. Soygun çetesinin lideri durumundaki Kevin Spacey her zamanki gibi karizmasını konuşturmuş. Jon Hamm’i Mad Men sonrası çok farklı bir rolde görmek şaşırttı ama kariyeri için çok doğru bir adım olmuş. Kötü adam tayfasında en iyi performans ona aitti. Ona eşlik eden Eiza Gonzalez ise filmin gizli yıldızıydı. Hem güzel hem de fiziğiyle dikkat çekici olan oyuncunun adını muhtemelen artık çok sık duyacağız ve özellikle aksiyon filmlerinin aranılan isimlerinden biri haline gelecek. Jon Berthnal filmin en gereksiz, sinir bozucu karakterini canlandırırken Jamie Foxx da filme katkıda bulunan isimlerden biriydi.

Baby Driver, yönetmenin önceki filmlerinin aksine komediden oldukça az yararlanmış. Tabii bu filmin ciddiyeti olan, gerçekçi olmaya çabalayan bir film olduğu anlamına gelmiyor. Aksiyon filmlerinin nasıl yapılması, gişe filmlerinin nasıl olması gerektiğinin örneği niteliğinde olan Baby Driver, bununla beraber müziğin bir filme neler katabileceğini de bir kez daha gözler önüne seriyor. İzleyicinin modunu yükselten, tüm enerjikliğinin arasında  yer yer duygulandırmayı başaran, kadrosuyla göz dolduran, olabildiğince sürükleyici olan Baby Driver’ı vizyondayken izlemenizi herkese şiddetle tavsiye ediyorum…

Baby Driver

9

Puan

9.0/10

2 Responses

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.