Yeni diziler açısından çok parlak bir dönem geçirmeyen Netflix’te son dönemdeki en çok öne çıkan dizilerden biri Scott Frank’in hazırlayıp tüm bölümlerini yönettiği “The Queen’s Gambit” oldu. Yedi bölümlük mini dizi kısa sürede izleyici ilgisini çekerek son günlerin en çok konuşulan dizisi haline geldi. İlk başta “satrançla ilgili bir dizi ne kadar ilgi çekici olabilir ki” diye düşünsem de gelen tutkulu yorumlar sonrası beklentim giderek yükseldi ve büyük oranda beklentilerimi karşılayan bir iş çıktı karşıma…
1960’lar Amerikasındayız. Küçük bir kız çocuğu olan Beth Harmon (Isla Johnston, Anya Taylor-Joy) çeşitli problemlere sahip annesinin ölümü sonrası yetimhanede kalmak durumunda kalır. Burada bir hademe olan Shaibel’in (Bill Camp) satranç tutkusuyla tanışması Beth’in hayatını tamamen değiştirecek bir fitili ateşleyecektir…
Kurmaca bir hikayeye sahip olan The Queens’s Gambit, buna karşın o dönemki gerçek satranç yıldızlarının hikayelerinden esinlenmiş… Dizinin kurmaca karakter tercihinin temel nedeni ise satrancın bugün bile hala tamamen erkek egemenliğindeki bir spor dalı olması olsa gerek. Dizi, merkezine kadın bir karakter yerleştirmeyi tercih etmiş ve kadınların da erkek egemen bir dalda başarıya ulaşabileceği vurgulanmak istenmiş…
The Queen’s Gambit, her şeyden önce çok şık çekilmiş bir dizi olmuş. Dizinin daha ilk bölümünden çok kaliteli bir dönem dizisi izleyeceğimizin farkına varıyoruz. Dizideki prodüksiyon tasarımı ve görüntü yönetmenliği muhteşem. Ana karakterimizi ve çevresindeki kilit yan karakterleri kolayca sevdirebilmesi de izleyiciyi kendisine bağlama konusunda etkili bir rol üstleniyor…
Yazının başındaki “satrançla ilgili bir dizi ne kadar ilgi çekici olabilir ki” ifademden de anlamış olacağınız üzere satrançla ilişkim epey basit düzeyde. Zaman zaman amatör olarak oynamışlığım bulunsa da bu dizi öncesinde özel taktik adlarından ya da satrancın ustalarından tamamen bihaberdim. Eminim satranç ile daha yoğun şekilde etkilenen kişiler diziden çok daha fazla keyif almıştır. Fakat benim gibi hiç bilmeyenlerin de diziden keyif alması çok yüksek ihtimal. Çünkü dizi, teknik terimler içerisinde izleyiciyi boğmuyor ve oyunları akıcı şekilde aktarmayı başarıyor…
Dizinin başrolünde son dönemin dikkat çekici genç yıldızlarından biri olan Anya Taylor-Joy yine çarpıcı bir performansa imza atıyor. Açıkçası kendisinin çok muhteşem bir oyuncu olduğuna henüz ikna olmuş değilim. Fakat sıra dışı, dikkat çekici bir yüze sahip ve girdiği kostümler içerisinde kendisini ilgiyle izlettirmeyi başarıyor. Bu açıdan başrol için çok iyi bir seçim olduğu söylenebilir… Ana karakterimizin küçüklüğünü oynayan Isla Johnston da çok iyi bir seçim olmuş… Özellikle ilk bölümün yıldızı olan hademe rolündeki Bill Camp, Beth’in Amerika’daki ezeli rakibini oynayan Thomas Brodie-Sangster ve son dönemde yönettiği filmlerle adından söz ettiren Marielle Heller kadronun en çok dikkat çeken başarılı isimlerindendi…
The Queen’s Gambit ile ilgili görüşlerim büyük oranda olumlu olsa da hiç problemim yok diyemem. Diziyle ilgili temel problemim başlangıçta yakaladıkları yüksek ritmi son düzlüğe taşıyamamasıydı… İlk iki bölümde her şey muhteşem kuruldu ve ilk iki bölüm benim için açık ara en iyi iki bölümdü… Fakat sonra karakterin yükselmesi hızlı oluyor ve karakter başarıya doymasa da izleyici olarak bir noktadan sonra siz başarıya doyuyorsunuz. Hikaye anlatmak istediğini anlatmış ama bitirmemiş olmak için uzatıp duruyor hissiyatı yaratıyor. Sadece 7 bölümden oluşuyor olmasına rağmen bazı bölümler tamamen zaman doldurmak için çekilmiş gibi hissettirdi. Özellikle dördüncü bölüm görsel açıdan göz doldurucu olsa da içerik olarak çok zayıftı. Dizinin son beş bölümünü 1-2 bölüme düşürecek şekilde yeni bir kurgu diziyi benim gözümde çok daha değerli bir noktaya taşıyabilirdi…
Özetle The Queen’s Gambit şu dönemde izleyebileceğiniz en kaliteli, en özgün yeni dizilerden bir tanesi. Erkek egemen bir alandaki kadın başarısını göze sokmadan anlatması açısından değerli olmasının yanı sıra başarıya sadece hırs ve rekabet kavramlarıyla yaklaşmakla kalmayıp alanında uzman dost biriktirmenin önemini vurgulamasıyla da değerli. Her ne kadar işin bağımlılıklarla ilgili boyutunu pek sevemesem, son bölümlerini ilk bölümleri kadar akıcı, çarpıcı bulmasam da genel olarak izlemekten keyif aldım. Sizin de mutlaka denemenizde fayda var…
[…] The Queen’s Gambit – 1. Sezon […]
[…] sayılarında The Crown ile birlikte bir diğer Netflix dizisi The Queen’s Gambit 11’er ödülle zirvede yer aldılar. En iyi mini dizi ödülünü kapan The Queen’s […]