Fallout – 1. Sezon
Amazon Prime Video ile orijinal işleri konusunda uyuşmakta ne yazık ki çok zorlanıyoruz. Fakat PR çalışmaları çok iyi yürütülen Fallout, oyun evrenine sıfır merak duyan beni bile kendine çekti. Tabii bu çekicilikte Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children‘dan beri parlayacağı günü iple çektiğim Elle Purnell’in başroldeki varlığı da büyük etkendi ki beklediğim parlama nihayet bu diziyle gerekleşti… Fallout, nadir başarılı oyun uyarlamaları arasına alabileceğimiz bir bilim-kurgu. Nükleer felaket sonrasını ele alan distopyanın atmosferi iyi kurulmuş, prodüksiyon son derece başarılı. Elle Purnell’in başroldeki sevilebilir güçlü performansının yanı sıra Walton Goggins de çarpıcı karakteriyle yıldızlaşmış. Dizide pek çok ünlü oyuncu da kısa süreli misafirliklerle renk katmış. En çok uzun bir aradan sonra Michael Emerson’a rastlamaktan hoşnut kaldım. Sekiz bölümlük ilk sezonun ardından ikincisinin de onayı geldi. Umarım ilkinin üzerine koyabileceği bir ikinci sezon gelir, tercihen 3-5 yıl geçip her şeyi unutmadan…
Kübra – 1. Sezon
Netflix ve Çağatay Ulusoy birlikteliği akılda hoş çağrışımlar yapmasa da çarpıcı hikayesiyle Kübra, kendini bana şans vermeye ikna etti. Modern çağda peygamberliğin nasıl olabileceği konusunda fikir yürüttüren dizi, sürprizli konusuyla çektiği ilgiyi hak ediyor ve güçlü bir mesaj ortaya koyuyor. Fakat dizinin işçilik olarak uyarlandığı kitabın üzerine pek fazla koyamadığını tahmin ediyorum. Çünkü konu ne kadar güzelse işleniş o kadar basitti. Sekiz bölümlük ilk sezon bile gereğinden fazla uzatılmış hissettirirken ikinci sezona devam edip etmeyeceğimden şüpheliyim. Acaba dizi yerine film mi olsaydı? İşin ehli bir yönetmen tarafından çekileninden?
Gibi – 5. Sezon
Exxen’in fenomen dizisi Gibi, giderek yükselen beklentilere karşın yoluna tam gaz devam etmeyi başarıyor. Komediye yeni bir soluk getiren dizi, artık en vasat bölümünü bile severek izlediğim diziler arasına dahil oldu. En sıradan diyaloglardaki küçük bir ifade, uzun bir sahnedeki tek bir cümle kahkahalarla güldürerek tüm bölümün değerini yukarı taşıyabiliyor. Henüz ikinci tura başlamadım ama muhtemelen ikinci tura başladığımda ilk bölümleri de ilk kez izlediğimden çok daha fazla seveceğim… Bu sezonki bölümler özelinde konuşacak olursak ben en çok zengin taşlaması niteliğindeki “Sako Bosphorus”u sevdim. Önceki sezonlardan farklı olarak bu sezon 13 bölüm sürdü ve içerisinde iki ikilemeyi barındırdı. Ben oyun evrenindeki final hikayeyi çok sevemedim ama “Leopar ve” ve “Şadan”dan oluşan ikilemeye bayıldım. Kahır, Yokluk, Aşağılık Adam Kanlar İçinde, İrade yine çok beğenip çok güldüğüm diğer bölümler arasındaydılar. Umarım çok uzun yıllar daha izlemeye devam ederiz Gibi’yi…
Prens – 2. Sezon
BluTV’nin büyük başarı yakalayan komedisi Prens, arayı fazla açmadan ikinci sezonu da bizlerle buluşturdu. Kurmaca bir krallık olan Bongomya’daki entrika dolu olayları anlatan eğlenceli dizi, ikinci sezonunda sınırlarını daha da genişletti. Kadrosuna Çağlar Ertuğrul’u katan dizinin teknik açıdan da çok başarılı olduğunu ve Türk televizyonlarında ilk kez uygulanan sanal prodüksiyon teknolojisinin hakkının çok iyi verildiğini söylemek mümkün. Tabii diziyi asıl değerli kılan yanı bol sürprizlerine devam eden senaryosu ve komedisi… Giray Altınok tarafından canlandırılan Prens karakteri sadece son zamanların değil tüm zamanların en iyi yerli komedi karakterleri arasına girecek kadar iyi. Umarım Warner Bros. Discovery’nin globaldeki tuhaf kararlarına kurban gitmez ve bolca devam sezonu gelir…
3 Body Problem – 1. Sezon
Bir takım bilim adamının daha önce öğrendikleri tüm bilimsel gerçeklere ters düşen şeyler keşfetmesiyle başlayan 3 Body Problem, izleyici ilgisini kolay yakalayan bir Netflix dizisi. Game of Thrones’un baş yapımcılarının imzasını attığı dizi, Eiza Gonzalez’in yanı sıra Game of Thrones’tan da pek çok tanıdık ismi bünyesinde barındırıyor. Ne var ki dizinin Game of Thrones’un sürükleyiciliğinden eser taşıdığını söylemek zor. Dizinin ilgi çekici olayları çok geçmeden sönümlenmeye başlıyor. İkinci sezonu izleyeceğimi sanmıyorum…
Baby Reindeer – 1. Sezon
Netflix’in son dönemde en çok ses getiren yapımlarından yedi bölümlük mini dizi Baby Reindeer oldu. Bir kadın tarafından takip edilmeye başlanarak onun tacizlerine uğrayan bir adamın gerçek hikayesinden uyarlanan dizi, benzerine pek rastlanmayan konusuyla ve medyaya gündem olan yasal süreçleriyle ilgiyi çekti. Jessica Gunning tarafından canlandırılan Martha Scott izleyenleri tarafından kolayca akıllardan çıkmayacak bir karakter olmuş. Dizinin kendisi de aslında iyi başladı fakat kısa sürede tekrara bağlayan dizilere dönüştü. İnsanı son derece boğan bir konu için yedi bölüm dahi bence fazlaydı, film olsa daha iyi olurmuş…
Kuvvetli Bir Alkış – 1. Sezon
Masum ve Bir Başkadır’a imza attıktan sonra dijital televizyonculuk alanında da yıldızlaşan Berkun Oya, her işini merakla beklediğimiz birine dönüşmüştü. Netflix’te yayınlanan Kuvvetli Bir Alkış da Berkun Oya’nın adını görür görmez beni izlemeye ikna etti. Aslıhan Gürbüz ve Fatih Artman’ın başroldeki varlıkları da beklentiyi yükseltti. Fakat absürtlüğü fazlaca abartan ve bir yaşamın varoluşsal krizlerini ele alan yapımı çok da beğendiğimi söyleyemem. Evet fazlaca eğlendirdiği anları vardı ama bir bütün olarak pek sevemedim… Yine de kısa sürelerden oluşan altı bölümü izlediğime pişman olmadım, farklı tatlara açık kimselerce denenebilir…
Young Sheldon – 7. Sezon
Reyting rekortmeni The Big Bang Theory’nin devam dizisi (daha doğru prequel dizisi) olarak hayatımıza giren Young Sheldon için de ne yazık ki veda vakti geldi. Amerika’da CBS kanalında ilk başladığından beri çok izlenen Young Sheldon’ın değeri ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde Netflix aracılığıyla son yıllarda anlaşılmaya başlanmıştı. Fakat dizinin hikayesinin doğal sonuna ulaşması (The Big Bang Theory’nin zamanlarına ulaşılması) nedeniyle yapımcılar bitirme kararı verdiler. Neyse ki “Georgie and Mandy’s First Marriage” adlı yeni bir devam dizisi bizlerle olacak… 7. sezona gelecek olursak Young Sheldon’ın belki de en iyi iki bölümü bu sezon içerisindeydi. Finalden bir önceki bölüm, dizinin başından beri geleceği bilinen ama ne zaman geleceği tam bilinmeyen dramatik bir olayın vuku bulması şeklindeki son derece duygusal, anlamlı bir bölümdü. This Is Us’tan bu yana en çok duygulandığım dizi bölümünün bir komedi dizisinden gelmesi ilginç oldu… Dizinin finalinde ise The Big Bang Theory sevenleri memnun edecek ve dizinin tamamını daha da anlamlı kılan bir buluşmaya tanıklık ettik. Sheldon Cooper’ın The Big Bang Theory sonrasındaki halini görmek, karakterin büyük hayranı olan benim için tarifsiz bir mutluluk sebebiydi… Young Sheldon, sayıca giderek azalmakta olan uzun soluklu kaliteli yabancı dizilerin benim için izlemeye değer son örneklerinden biriydi. Umarım yeni devam dizisi bu boşluğu bir nebze de olsa doldurabilir…