2020 film sezonunun son düzlüğünde bir yandan listemdeki filmleri eritmeye devam ederken bir yandan da son keşif filmlerini listeye eklemeye devam ediyorum. Bu filmlerden bir tanesi de yönetmeni Alex Thompson’ın ilk filmi olan ve festival dolaşımına 2019’da başlasa da izleyiciyle buluşması 2020’de gerçekleşen Saint Frances oldu. Bein Connect’teki gösterimi sayesinde varlığından haberdar olduğum film, 2020’nin hoş sürprizlerine arasına eklendi…
Bridget (Kelly O’Sullivan), 30’lu yaşlarının ortasına gelmesine karşın hayatta ne yapacağı konusunda hala hiçbir fikri olmayan bekar bir garsondur. Yaptığı işi sevmemektedir ve karşısına bir dadılık fırsatı çıkınca onu geri çevirmez. Tam da yeni işine başlamak üzere olduğu sıralarda istemeden gebe kalması işleri karmaşıklaştıracaktır… Öte yandan dadılık yapacağı aile ise aynı zamanda katolik olan bir lezbiyen çifttir. Annie (Lily Mojekwu) çalışıp eve para getirme görevini üstlenirken Maya (Charin Alvarez) ise biri küçük bebek iki çocuğun bakımını üstlenmektedir. Onların da kendilerince problemleri vardır ve Bridget’in gelip ailenin küçük yaramaz kızı Frances (Ramona Edith Williams) ile kuracağı bağ üç kadının da hayatında önemli değişikliklere neden olacaktır….
Konuyu okuyunca kafanızda onlarca farklı klişe senaryo çizmiş olabilirsiniz. Kürtaj konusu, lezbiyen çift, üstelik çiftimiz katolik ve bir tanesi siyahi… Elde klişe için çok fazla öge olduğu kesin olsa da Saint Frances, eldeki malzemelerden son derece özgün bir iş çıkarmayı başarmış. Belki uzaktan bakınca ana konusuyla çok büyük sözleri olan bir film gibi gözükmeyebilir ancak filmin içerisinde barındırdığı her bir yan hikaye çok etkili ve hepsi de bir hayli başarılı işlenmiş…
Filmin etkileyiciliğindeki en büyük sebep filmin ana ikilisi arasında kurulan muhteşem ilişkide saklı. Filmin aynı zamanda senaristliğini üstlenen Kelly O’Sullivan, hem kalemiyle hem de çok başarılı oyunculuğuyla filmin en büyük yıldızı. Ana karakterin hislerini o kadar iyi aktarıyor ki sırf onun oyunculuğu bile filmi izlenebilir kılmak için yeterli görülebilir. Ona eşlik eden küçük kız Ramona Edith Williams da şahane bir seçim olmuş. Kendisini yüzde bir tebessüm olmadan izlemek bir hayli zor olsa gerek…
Saint Frances, bu yıl hak ettiğinden az değer gören filmlerin arasında adı ilk yazılması gereken filmlerden. Kadınların yaşadığı bireysel ve toplumsal sorunları bu kadar naif bir şekilde anlatıp bundan seyir zevki çok yüksek bir “kendini iyi hisset filmi” üretebilmek bir hayli değerli. Kaliteli bir bağımsız film izlemek isteyen herkese gönül rahatlığıyla öneririm…