Netflix’te 2020’nin ilk yarısında gösterime giren The Half of It, platformdaki örnekleri çokça bulunan basit gençlik filmlerinden olduğunu düşündüğüm için es geçtiğim yapımlardan biriydi. Fakat yıl sonuna doğru filmin adı ısrarla karşıma çıkmaya devam edince, özellikle de Bağımsız Ruh Ödülleri’nde senaryo dalında adaylık kazanınca filme haksızlık ettiğimi düşünüp izleme isteme dahil ettim…

Paul (Daniel Diemer), okulda futbol takımında yer almasına karşın utangaç ve kelimelerle arası oldukça kötü bir lise öğrencisidir. Aynı okuldaki güzel bir kız olan Aster’e (Alexxis Lemire) aşık olur fakat ona açılması mümkün gözükmemektedir… Öte yandan ana karakterimiz olan Ellie (Leah Lewis) ise lisede inek öğrenci olarak nitelendirilen tiplerdendir. Çin göçmeni babasıyla birlikte sessiz, sakin bir yaşam sürmektedir. Kitapları en iyi dostu, kelimeler dans arkadaşlarıdır… Paul’a dönecek olursak… Paul, Aster’e açılabilmek için en iyi yolun ona bir mektup göndermek olduğuna karar verir, fakat kendine güvenemediği için Ellie’den para karşılığı yardımcı olmasını ister. Paraya ihtiyacı olan Ellie de bunu kabul eder. Fakat işler planlananın çok ötesinde gelişmeye başlar ve giderek karmaşıklaşır…

The Half of It, sıradan bir aşk filmi olmadığını iddia ederek başlayan bir film. Bu iddiasında da büyük ölçüde haklı olduğu söylenebilir. Daha ilk saniyelerinden özgün bir anlatım tarzına sahip olduğunu hissettiriyor ve karakterlerini yavaş yavaş tanıtıp sevdirmeyi başarıyor. İlk etapta karakterleri klişe gibi gözükse de öyle olmadığını kısa sürede anlıyoruz. Üç karakteri de çok sevdim ve karakter gelişimlerinin aktarılışını da çok başarılı buldum…

Filmi izlemeye başladıktan kısa bir sonra “kesin popüler bir roman uyarlamasıdır” şeklinde düşündüm. Genellikle haklı çıktığım bu tahminde yanılmış olmak beni şaşırttı. (Evet filmin senaryosuyla ödüle aday olduğu gerçeği o sıralar aklımın ucundan bile geçmiyordu.) Filmdeki anlatım tarzı, kaliteli replikler buram buram gençlik romanı kokusuna sahip. Meğer tamamen özgün olan senaryo, filmin aynı zamanda yönetmeni olan Alice Wu’ya aitmiş…

Alice Wu’nun sinema serüveni de bir hayli enteresan… MIT’de bilgisayar bilimleri dalında lisans, Stanford’da yüksek lisans yaptıktan sonra Microsoft’ta yazılımcılığa başlamış. Sonrasında ise 2004’te Saving Face adlı bir filme imza atarak kariyerini bambaşka bir yöne çevirmiş. Şimdi ise 16 yıl gibi uzun bir aradan sonra ikinci filmiyle yeniden gündemde…

Filmin senaryosu ve yönetmenliğiyle birlikte tanınmamış isimlerden oluşan oyunculukları da oldukça başarılıydı. Başrolde Leah Lewis’i oldukça beğendim. Tekrar rastlamayı umduğum Asyalılar arasına eklendi. Daniel Diemer da zaten iyi yazılmış karakterinin hakkını veren bir performans sergilemiş. Filmin en çok beğendiğim keşfi ise Alexxis Lemire oldu. Sıradan ama duru bir güzelliğe sahip oyuncu, bana Linda Cardellini’nin Freaks and Geeks zamanlarındaki halini hatırlattı. Kendisini izlemekten zevk aldım, umarım daha iyi yerlere geldiğini görürüz… Baba rolündeki Collin Chou’nun performansının da çok keyifli olduğunu ve onun olduğu sahnelerin filme farklı bir tat kattığını da belirtmem lazım…

Uzun lafın kısası The Half of It, alışılmışın dışında bir anlatım tarzına sahip, iyi yazılmış karakterleri ve senaryosundaki pek çok hoş detayla romantik komedi türünün bu yılki en iyi örneklerinden bir tanesi. Evet, özellikle finale doğru zaman zaman tatmin edici olmadığı anlar veya uzak durmaya çabaladığı klişelere yakalandığı anlar yok değil ama türün iyi örneklerini sevenler için ideal iyi örneklerden bir tanesi…

The Half of It

7.5

Puan

7.5/10