Türk izleyicisinin büyük çoğunluğunun yabancı dizilerle haşır neşir olmaya başladığı ilk yıllarda Lost ile birlikte en çok konuşulan diziydi Prison Break. Öyle ki bugün hala yabancı dizi izlemeye başlayan kişilerin ilk uğradığı duraklardan olmaya devam ediyor bu iki popüler dizi. Yayınlandığı ve büyük ilgi gördüğü dört sezonun ardından 2009’da ekranlara veda eden Prison Break’in bu yıl sürpriz bir şekilde ekranlara geri döneceğinin açıklanması büyük yankı yaratmıştı. Benim için de özel bir yeri olan Prison Break’in bölümlerini haftalık olarak takip edebilme şansına sahip olmak heyecan vericiydi. Fakat gel gelelim bu heyecan, büyük bir hayal kırıklığına dönüştü…

Fox River denilen berbat bir hapishaneden abisini kurtarmak için içeri giren Michael Scofield’ın dahiyane kaçış planının hikayesiyle başlayan dizi, özellikle ilk sezonuyla televizyon tarihinin en sürükleyici işlerinden biri haline gelmişti. Belki gerçekçilik dizinin ilk sıralara koyduğu bir nitelik değildi ama aksiyon ve sürükleyicilik anlamında zekice yazılan senaryo harikaydı. Fakat konunun kısıtlı olması nedeniyle Prison Break çok geçmeden düşüşe geçmeye başlamış ve biraz zorlama bir hal almaya başlamıştı…

Dizinin yıllar sonra gelen beşinci sezonu için aslında oldukça temkinli yaklaşıyordum. Evet, yıllar sonra sevilen bir dizinin geri dönüşü heyecan vericiydi ama dizinin konu itibariyle vaat edebileceği neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Üstelik ana karakter Michael Scofield’ın başına dördüncü sezon sonunda gelen olayın ardından dizinin devam edebilmesi bile oldukça tuhaftı. Buna karşın ilk bölümle birlikte beklediğimden daha iyi ve mantığa oturtulmaya çalışılan bir dizi buldum karşımda ve sevindim. Bilmiyorum belki yıllar sonra sevdiğim karakterleri görmenin etkisiyle bu görüşe kapıldım ama sezon için oldukça umutlandım. Gel gelelim ikinci bölümden sonra ise her şey tepetaklak tersine dönmeye başladı. Karakterlerin yollarının birbirinden ayrı gitmesi ve gündemdeki terörden de faydalanarak ucuz aksiyon sahnelerine kalkışılması can sıkıcıydı. Zaten Michael tarafında da işler hiç ilgi çekici değildi, özellikle hapishane kısımları… Sucre, T-Bag gibi karakterlerden hiç yararlanılamadığı gibi Dominic Purcell’in kötü performansıyla iticilik abidesi Lincoln’ün ön planda olması da hoş değildi. Dizinin tek tutunduğu dal Sarah Wayne Callies’ın oynadığı Sara Tancredi karakteriydi. Onun ve Michael’ın oğlu Mike’ın varlığı dizinin biraz olsun ilgi çekici kalmasını sağladı…

Anlayacağınız Prison Break’i oldukça seven, hatta gelmiş geçmiş en iyi diziler arasında gören ve çoğunluğun beğenmediği dördüncü sezonu bile seven biri olarak beşinci sezonu hiç sevemedim. Evet, ilk bölümde karakterlerle tekrar buluşmak iyi geldi ve 8. bölümdeki aksiyon doyurucuydu ama sezon geneli olarak inanılmaz zayıftı. Prison Break karakterlerini alıp 3. sınıf bir aksiyon filmi içerisine koymuşlar gibi bir havası vardı. Keşke bu sezon hiç çekilmeseydi ve dizi hatıralarımızda daha iyi bir yerde yaşasaydı… Bu arada dizinin bu sezonu Amerikan reytinglerinde umduğunu bulamadı ve epey düşük seviyede izlendi. Dizinin bu sezonu ayrıca “Prison Break: Resurrection” ve “Prison Break: Sequel” adlarıyla mini dizi olarak da pazarlanmaya çalışılacak. Belki ileride aralıklarla bu tarz sezonlar görebilirmişiz ama bence hiç görmeyelim?

Prison Break 5. Sezon

6.4

Puan

6.4/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.