Son günlerin en çok konuşulan dizisi ülkemizde Bein Connect’te izleyiciyle buluşan HBO dizisi Mare of Easttown oldu. Özellikle Kate Winslet’ın uzun bir aradan sonra televizyona dönüş projesi olması diziyi ilgi çekici kılmayı çok kolaylaştırdı. 7 bölümden oluşan mini dizi, geçtiğimiz akşamki final bölümüyle kısa ama etkili ekran macerasını sonlandırdı…

Pensilvanya’daki neredeyse herkesin herkesi tanıdığı küçük bir kasabada bir süre önce bir kayıp kız vakası yaşanmış ve işin ardı henüz ortaya çıkarılamamıştır. Bu kasabada dedektiflik yapmakta olan, boşanmış bir genç babaanne Mare (Kate Winslet) bir yandan kendi zorlu ailevi sorunlarıyla ilgilenirken diğer yandan bu vakanın izini sürmeye çalışmaktadır. Kasabada farklı bir genç kızın cinayetinin işlenmesi ise olayları iyice karmaşıklaştırır ve kasabadaki herkesin hayatı derinden etkilenir…

Mini dizilerin yaygınlaşmasıyla birlikte hayatımızdaki polisiye dizisi sayısı da hızla artmaya başladı. Bu artış pek çok kaliteli polisiye dizisini bizlere sunsa da türün artık doyum noktasına ulaşmaya başladığı söylenebilir. Mare of Easttown da benim için bu durumun vurgulayıcılarından bir tanesi oldu. Dizideki hemen her şey daha önce izlediğimiz şeylerin farklı birer versiyonu gibiydi ve yedi bölüm boyunca -belki beşinci bölümü hariç tutacak olursak- yenilikçi diyebileceğim ilgi çekici bir şeye rastlayamadım…

Katili merak ettirmeye çalışan bu dizilerin artık iyice artmasıyla birlikte izleyici, polisiye şifrelerini çözme konusunda epey ustalaştı. Bu durumu adeta bir savaşa dönüştüren senaristler de katilin kolay açığa çıkmaması için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar. Mare of Easttown’ın bu yöndeki stratejisi ise karakter sayısını olabildikçe fazla tutup izleyicinin odağını sürekli farklı noktalara yönlendirme şeklinde olmuş. Fakat bana göre bu tür merak unsuru yaratan polisiyeleri iyi yapan şey, katilin tahmin edilemez oluşundan ziyade olaylar çözümlendiğinde bunun zekice bir yol olduğunu izleyiciyi ikna edebilmesi. Mare of Easttown’ın da çok katmanlı senaryosuna rağmen bunu pek başarabildiği söylenemez…

Mare of Easttown’ın bana göre en büyük eksisi karakterleri izleyiciye sunma konusunda pek başarılı olmayışı. Daha ilk bölümden önümüze bir sürü karakter seriliyor ve dizinin kısa sayılabilecek süresi içerisinde bizden bütün bu karakterleri umursamamız bekleniyor. Bununla birlikte olay yoğunluğunun da çok fazla oluşu sürekli ilgi bekleyen diziyi takibi zor hale getiriyor. Karakterlerin çoğunun potansiyel katil adayı olarak önümüze serilme çabasıyla suçlulaştırılması da dizinin inandırıcılık duygusunu zedeliyor…

Tüm bu olumsuzluklara karşın diziyi tamamlamaya ikna eden en büyük faktör ise şüphesiz Kate Winslet’ın üst düzey performansı. Oscar ve Emmy ödüllü tecrübeli oyuncu belli ki bu role çok iyi hazırlanmış… Dizinin yardımcı oyuncu kadrosu da bir hayli geniş ve herkes elinden gelenin en iyisini yapmış. Angourie Rice, Julianne Nicholson, Jean Smart, Guy Pearce kadronun en dikkat çekenleri arasındalar. Erin rolündeki Cailee Spaeny’nin adını da bir kenara not almakta fayda var. Genel anlamda oyunculuk performanslarının dizinin en başarılı noktası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Biraz önce bahsettiğim karakterlerle ilgili sorunlar olmasa daha fazla parlayan bireysel performanslar da görebilirdik…

Sonuç olarak Mare of Easttown, beklentilerimin epey altında kalan bir mini dizi oldu. Bu kadar çok ses getirmesini tamamen Kate Winslet’ın varlığına bağlıyor olsam da genel anlamda eli yüzü düzgün bir yapım olduğunu, devamını izlemeye ikna etmede pek zorlanmadığını da belirtmeliyim. Daha önce bu tip polisiyelerden çok sayıda izlememiş izleyicinin ya da türü aşırı seven izleyicilerin beğenme ihtimalleri çok daha yüksek…

Mare of Easttown 1. Sezon

6.9

Puan

6.9/10