Bu yıl pandemi gölgesinde her zamankinden daha tuhaf ve coşkusuz geçecek olsa da sinemaseverler için yılın en güzel mevsimi olan ödül mevsimi kendini belli etmeye başladı. Vizyon filmi olduğu için, aylardır ertelenerek bugünlere kalan Tenet’i saymazsak sezonun ilk önemli filmi ise şaşırtıcı olmayan şekilde, pandemi dönemini artıya çevirmeye çalışan Netflix’ten geldi… Üstelik bu film sezonun en çok beklenti yaratan filmlerinden biri olan Charlie Kaufman imzalı I’m Thinking of Ending Things oldu…

Charlie Kaufman şüphesiz sinemanın başına gelmiş en çarpıcı senaristlerden biri. 1999 yılındaki Spike Jonze yönetmenliğindeki ilk filmi “Being John Malkovich” sinema tarihinin en farklı kafadaki, yaratıcılık sınırlarını aşan şahane bir işti. Sonra 2002’de yine Spike Jonze yönetmenliğindeki “Adaptation.” ile bir kez daha bu sınırları zorladı. Charlie Kaufman’ı asıl ünlü yapan iş ise 2004’teki “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” oldu. Bu filmle çok geniş kitlelere ulaştı ve film, tüm zamanların en ünlülerinden birine dönüştü. Bu film sonrası ise ünlü senarist kendi filmlerini kendi yönetmeye başladı. Bu durum ise ne yazık ki Kaufman’ın işlerinde hem nicelik hem nitelik olarak düşüşe sebep oldu. Hiç sevmediğim “Synecdoche, New York” ve bayılmadığım animasyon “Anomalisa” yönetmenin son 12 yıldaki animasyon dışı ilk filmini merakla beklememe engel değildi. Fakat ne yazık ki yönetmen Charlie Kaufman’ın üçüncü filmi de kariyerinin zayıf işlerinden biri…

Filmimize bir araba yolculuğuyla başlıyoruz. Kısa süre evvel tanıştığını öğrendiğimiz bir çiftin soğuk bir kış günündeki yolculuğu bu. Bize bunu öğreten ise kadın ana karakterimizin iç sesi. Aynı ses bize içinde bulunduğu bu ilişki dahil “her şeyi bitirmek istediğini” söylüyor. Uzayıp giden diyaloglar sonrası soluğu diğer ana karakterimizin aile evinde alıyoruz… Filmin ritmini bulmasını umduğumuz bu kısımda bazı ilginç olaylar yaşansa da çok geçmeden tekrar bir araba yolculuğunun içine düşüyoruz…

I’m Thinking of Ending Things, hem izlemesi hem de üzerine yazması çok zor bir yapım. Sıradan izleyicilere hitap etmeyeceği zaten açık ama Charlie Kaufman filmlerini ya da az mekanlı, ağır tempolu filmleri seven sinemaseverler için bile zor bir film. İzlemesinin zorluğu büyük ölçüde kasvetli yapısına dayanıyor. Tek mekanda geçen yapımları çoğu zaman sevsem de mekan olarak arabanın ön koltuklarının seçilmesi işin sinematografik yanının neredeyse sıfırlanmasına yol açmış. Fazlaca süslü cümleler taşıyan bilgelik taşıma hevesindeki diyaloglar sinemadan çok yazılı formata uygunmuş gibi hissettirdi. Ve tabii gereğinden çok uzun, çok daha uzun hissettirdi… Üzerine yazmasının zorluğu ise filmin içeriğinden, filmi izlememiş olanlar için tadını kaçırmayacak şekilde yazmanın çok zor oluşundan kaynaklanıyor. Merak etmeyin tat kaçırıcı bilgi vermeyeceğim ancak olayların bağlandığı noktanın beni hiç tatmin etmediğini, hayal kırıklığı yarattığını söylemeliyim…

Filmin ender artılarından bahsetmek gerekirse ilk sıraya Jessie Buckley’nin performansını koymak gerek. Geçtiğimiz yıl Wild Rose’ta yılın en iyi performanslarından birini sergileyen İrlandalı oyuncu burada da çok iyi. Kariyerinin yükseliş basamaklarındaki iyi bir yeni adım… Ona eşlik eden Jesse Plemons ise konfor alanında, alışkın olduğumuz performanslarından birini sunuyor. Anne ve baba karakterlerinde karşımıza çıkan Toni Collette ve David Thewlis’in filme ciddi katkı sağladıklarından söz etmek zor. Özellikle Toni Collette’in gereksiz abartılı performansı filmin bende hayal kırıklığı yaratan unsurlarından bir diğeriydi…

Filmin neredeyse yarısının hatta daha belki de daha fazlasının araba içerisinde geçmesinden, bu durumun sinematografik tat almayı engellemesinden yakınmıştım. Fakat bu sahneler dışındaki başarılı görüntü yönetmenliğinin de hakkını vermem gerek. Çok güzel çekilmiş sahneler de vardı filmde… Filmin malum kısmında kasıtlı olarak berbat şekilde yapılan makyajlar ise filmin ciddiyetine gölge düşüren gereksiz bir seçimdi. Makyaj mı daha kötüydü kasıtlı olarak kötü yapılması fikri mi daha kötüydü karar vermekte zorlandım…

Anlayacağınız I’m Thinking of Ending Things, benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bana göre hem ciddi akıcılık sorunları olan hem de tatmin edici olmaktan uzak bir noktaya varan bir filmdi. Filmin öncesinde duyduğum heyecanı film esnasında yaşatacak neredeyse hiçbir şeye rastlayamadım. Fakat elbette bu tip farklı kafadaki, sıra dışı filmler her zaman gelmiyor ve benim sevmemiş olmam sizin de sevmeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Siz de deneyip kendi fikrinizi edinmek isteyebilirsiniz ama beklentiyi çok düşürmenizde fayda var…

I'm Thinking of Ending Things

5

Puan

5.0/10