Arthur Conan Doyle’un ilk kez 1887’de hayat bulan ölümsüz karakteri Sherlock Holmes, yüzyılı aşkın bir süredir pek çok farklı ortamda ve farklı şekillerde tekrar tekrar uyarlamalara konu oldu. Bunlardan biri de Nancy Springer’ın yazdığı ve Sherlock Holmes’un küçük kız kardeşi Enola Holmes’a odaklanan roman serisiydi. Sherlock’un hem sinema hem de televizyon uyarlamalarındaki başarısıyla popülerliğinin zirvesinde olduğu bir dönemde Enola’nın da ekrana taşınması kaçınılmazdı. Beklenen hamle Netflix’ten geldi ve yayın platformunun sonbahar döneminin iddialı yapımlarından biri olarak karşımızda Enola Holmes…

1884 yılında, İngiltere’deyiz. Enola Holmes (Millie Bobby Brown), ağabeyleri Sherlock (Henry Cavill) ve Mycroft’tan (Sam Claflin) uzakta, annesi Eudoria (Helena Bonham Carter) ile mutlu bir hayat sürmektedir. Ta ki 16. yaş gününde annesi ortalardan kaybolana kadar…

Enola Holmes, kaliteli prodüksiyonu ve ilginç anlatım tarzıyla hemen ilk dakikalarından sizi içine alan bir film. Millie Bobby Brown’ın yüksek enerjisi de bu durumda büyük bir etken. Film, pek çok televizyon yapımında yönetmenlik yapsa da Fleabag ile sükse yapan Harry Bradbeer’ın ilk filmi olma özelliğini taşıyor ve filmin ciddi şekilde Fleabag’in etkisinde olduğunu söylemek mümkün. Ana karakterimizin kameraya dönüp zaman zaman bizimle konuşması, bizi filmin içinde tutmaya çalışması filmin seyir zevki açısından en olumlu özelliğiydi…

Stranger Things ile birlikte büyük sükse yapan Millie Bobby Brown’ın dizi dışındaki geleceğinden açıkçası pek ümitli değildim. Fakat Enola Holmes rolündeki performansı beni şaşırtmayı başardı, genç oyuncu bu rolde parlamış ve enerjisiyle filmi taşımış. Öyle ki kadronun geri kalanı ona ayak uydurmakta zorlanmış. Henry Cavill, her yönüyle olabilecek en kötü Sherlock Holmes’lardan biri olmuş. Sam Claflin de ondan aşağı kalmayacak şekilde etkisizdi. Helena Bonham Carter’ın varlığı her zamanki gibi değerli olsa da bu film için oyunculuk açısından çok çaba göstermediği aşikardı…

Sherlock’un popülerliğinin zirvede olduğu bir dönemde Enola Holmes’un gösterime girmesi ticari açıdan elbette mantıklı bir gelişme. Fakat İngiliz dizisi olan versiyonu bu işin zirve noktalarından biri oldu ve böyle bir kıyasla baş edebilmesi oldukça zordu. Enola Holmes da eğlenceli yönlerine karşın ne yazık ki pek çok yönden sınıfta kalıyor. Hem yan karakter olarak da olsa çizdiği Sherlock Holmes portresi her yönüyle çok başarısız, hem de hikayenin olay örgüsü dizinin kalitesine alışkın izleyici için son derece basit, yetersiz. Tabii filmin hedef kitlesinin daha çok genç izleyici kitlesi olduğu düşünülürse bu senaryo o kitle için ilgi çekici olabilir…

Anlayacağınız Fleabag etkisindeki Harry Bradbeer yönetimini ve enerjisi yüksek performansıyla Millie Bobby Brown’ı çok başarılı bulsam da genel anlamda Enola Holmes’ı pek sevemedim. Daha iyi bir senaryoyla ve düzgün bir Sherlock Holmes portresiyle çok daha iyi bir film olabilirmiş ama bu haliyle daha çok gençlere hitap edecek ortalamanın altı sayılabilecek bir film…

Enola Holmes

5.5

Puan

5.5/10