Yabancı dizilerle ilk tanıştığım günlerdeki ilk dizilerimden biriydi Dexter. Diziyi ne kadar çok sevip özel hisler beslediğimi izleryazar Top 100 Dizi listemdeki konumundan kolayca anlamanız mümkün. 2013’te ekranlara vedasını yaptığında Dexter’ın bir gün mutlaka geri döneceğini biliyorduk. Beklenen zaman geldi ve ekranların en ünlü seri katili Dexter Morgan, on bölümlük “Dexter: New Blood” adlı dizisiyle yeniden karşımıza çıktı…

Yıllar sonra geri dönen diziler bizleri her daim heyecanlandırsa da eski günleri mumla aratma ihtimalinin endişesini de beraberinde getiriyor. Özellikle Prison Break’in rezalet beşinci sezonu sonrası “ya Dexter da çok bozduğu bir sezonla geri dönerse” diye korkmadım diyemem. Fakat daha ilk bölümden ayakları yere sağlam basan iyi bir devam işinin beklediğini anlamak zor olmadı…

Şunu vurgulamak gerekir ki Dexter: New Blood yeni bir dizi, Dexter’ın dokuzuncu sezonu değil. Bunu dizinin hem konusuyla, hem de teknik özellikleriyle anlamak mümkün. Her şey bir yana Dexter’ın efsane jeneriği yok, mekanlar, karakterler, müzik ve görüntü yönetmenliği bütünüyle farklı. Tabii ana karakterimiz Dexter Morgan hala bizimle ki bu da diziyi bir spin-off yapıyor…

Çok iyi bir giriş bölümüne sahip diziye ana karakterimizin Jim adıyla başladığı yeni hayatını tanıyarak başlıyoruz. Bu küçük ve soğuk kasabadaki karakterlere kolayca ısınarak ana karakterimizi ne kadar çok sevdiğimizi ve nedenlerini hatırlıyoruz. Eski yaşamından uzakta sade ve huzurlu bir yaşam kuran karakterimizin huzurunu kaçıracak bir karakterin karşısına çıkması ise çok sürmüyor. İşleri daha da ilgi çekici kılan ise aynı anda Dexter’ın terk ettiği oğlu Harrison’ın (Jack Alcott) da çıkagelmesi oluyor…

Dexter’ın gelmiş geçmiş en iyi polisiye dizilerin başında gelmesinin yanı sıra Dexter Morgan ise kesinlikle gelmiş geçmiş en sevilesi ve dolayısıyla en iyi anti kahramanlardan biri. Her şeyden önce motivasyonları kusursuza yakın bir karakter ve en başından beri sürekli dinlediğimiz iç sesi sayesinde onu çok iyi tanıyoruz ve anlıyoruz. Buna Michael C. Hall’un şahane performansı da eklenince ortaya desteklemesi ve her tür duyguyu onunla yaşaması, onun için heyecanlanması çok kolay bir karakter çıkıyor ortaya… New Blood’da da ilk bölümden itibaren tüm bu faktörler devam ediyor…

Dexter: New Blood’ın çok iyi bir ana karaktere sahip olmasının yanı sıra çok da iyi bir kötü karakteri var. Clancy Brown’ın üst düzey performansıyla yükselttiği Kurt Caldwell karmaşık, özgün ve güçlü bir kötü karakter. Bugüne kadarki en iyi Dexter kötülerinden biri olduğu bile söylenebilir… Dizinin diğer karakterlerinin de tümüne yakını çok iyi yazılmış ve kısa sürede adapte olunan karakterler. Hemen hepsinin kaliteli oyunculuklarla taçlandırılması da önemli bir artı… Dizide aslında alışmayı zor bulduğum tek karakter Jennifer Carpenter’ın efsaneleşen karakteri Debra Morgan’dı. Debra’nın dizideki yeni varoluş şeklini başta yadırgadım ve alışmam epey zaman aldı. Yine de varlığı yokluğundan daha iyi bir tercihti…

Dexter’ın en çok eleştirilen noktası yaptığı finaliydi. Pek çok kişi gibi beni de yeterince tatmin etmeyen finalin tek önemli avantajı yeni bir diziye açık kapı bırakışıydı. Ve ilginç şekilde tarih tekerrür etti. Dexter: New Blood’ın da finali izleyicinin önemli bir kısmının büyük tepkisini çekti. Fakat bu kez ben çoğunluğa katılmayıp kusurlarına rağmen dizinin çok iyi final yaptığına inanıyorum…

Spoiler kısma geçmeden önce diziyi henüz izlemeyenler varsa ve Dexter’ı seviyorlarsa koşa koşa izlemelerini tavsiye ederim. Orijinal dizinin iyi sezonlarıyla yarışabilecek düzeyde kaliteli, sürükleyici, heyecan dolu bir hikaye sizleri bekliyor. Eğer diziyi izlemediyseniz de Dexter: New Blood’a doğrudan şans vermeniz mümkün. Muhtemelen Dexter Morgan ile bağınız daha düşük olacağı için diziden aldığınız tat daha düşük seviyede olacaktır, yine de diziyi sevmeniz olası. Fakat benim tavsiyem bir an önce sekiz sezon oluşuna aldırmadan Dexter’a başlamanız olur…

⚠️Yazının bundan sonraki kısmı bu sezonun finalini izlemeyenler için tat kaçırıcı (spoiler) nitelikteki bilgiler içerebilir. Lütfen diziyi izledikten sonra okuyunuz… ⚠️

Dexter Morgan her ne kadar çok sevsek de, genel olarak iyi bir insan olup dünyaya pek çok güzellik yapsa da kabul etmek gerekir ki ruh sağlığı yerinde olmayan bir seri katil. Dizinin finali de bunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Evet, final belki çok üzücüydü ve ben de son ana kadar Dexter’ın sonunun o şekilde olmamasını istedim. Ancak, pek çok masum kişinin ölümüne yol açan ve Harrison’ın olduğu kişiye dönüşmesine neden olan bir karakterin sonunun mutlu son olması doğru olmazdı. Dizinin mesajını pekiştiren doğru bir finaldi. Fakat izleyicide yarattığı hayal kırıklığını da anlamak hiç zor değil, bizzat ben de o hisleri yaşadım. Fakat duyguları bir kenara koyup düşününce gerçekten yerinde ve başarılı bir finaldi. Belki Harrison’ın motivasyonunun ve finaldeki Jessica ile konuşmasının çiğliği eleştirilebilir… Tabii hayal kırıklığı yaratan bir diğer önemli yanı ise Dexter Morgan karakterini daha fazla izleme ihtimalimizi bitirmesiydi. Oysa ben 3-5 sezon daha bu hikayenin gidişatını izlemeye hazırdım…

Dexter: New Blood, çok sevdiğim bir dizinin çok sevdiğim bir devam dizisi oldu. Güzel bir nostalji yaşatmasının yanı sıra dizinin genel değerini düşüren pek çok geri dönüşün aksine dizinin değerini daha da yukarı bir noktaya taşıdı. Uzun süre sonra haftalık dizi izleme heyecanını, her hafta heyecanla yeni bölüm beklemeyi hatırlattı. Senaristlerin izleyiciyi karşılarına almayı göze alıp doğru yolu seçmelerini takdir etsem de dizinin gidişatını tek yöne sürüklemelerini üzücü buldum. Çok muhtemel ki Harrison karakteriyle dizi devam edecek ya da yine Harrison’ın merkezde olacağı yeni bir devam dizisi ile yola çıkılacak. İzleyicinin Harrison’ı bağışlaması ya da benimsemesi çok zor olacak olsa da diziyi izlemeden kestirip atmanın zor olacağı da kesin…

Dexter: New Blood 1. Sezon

9

Puan

9.0/10