2005 yılında Walk the Line ile bugüne dek çekilmiş en başarılı müzisyen biyografilerinden birine imza atan yönetmen James Mangold, ondan sonrasında ise hak ettiği kariyeri ne yazık ki pek elde edemedi. Mangold için dönüm noktası ise X-Men hayranlarını mest eden Logan oldu. Bu filmde yakaladığı başarının ardından Mangold, yaklaşık 100 milyon euroluk yüksek bütçeyle Matt Damon ve Christian Bale gibi Hollywood’un iki ünlü yıldızını bir araya getirebilme imkanı yakaladı. Hem gişede çok iyi sonuçlar alan hem de ödül sezonunda adından söz ettirme yolunda ilerleyen Ford v Ferrari, James Mangold’un yükselişini müjdeleyen, yılın seyir zevki en yüksek filmlerinden biri…

1960’lı yılların başındayız. Ford’un başında kurucusu Henry Ford’un torunu olan 2. Henry Ford (Tracy Letts) var ve şirket zor bir dönemden geçiyor. Şirketin pazarlama departmanın başındaki isim olan Lee Iacocca (Jon Bernthal) kötü gidişi durdurmak adına çılgın bir öneriyle geliyor. İnsanların gözündeki Ford imajını yükseltmek için Ford’un yarış arabası üretip o günlerdeki en popüler yarış organizasyonlarından olan 24 saatlik Le Mans yarışlarını kazanmanın peşine düşmek… Tabii o zamanlar İtalyan şirketi Ferrari’nin ilk yıllarıdır ve Enzo Ferrari (Remo Girone) liderliğinde bu organizasyonu domine etmektedirler. Ford’un Ferrari’ye yetişebilecek bir araç üretme ihtimali yaratabilecek tek bir adam vardır ki o da bu yarışı sürücü olarak kazanan Carroll Shelby’den (Matt Damon) başkası değildir…

Filmi izlemeden önce ismine aldanarak Matt Damon ve Christian Bale’den biri bir şirketi, diğeri ise ötekinin yarışçısı olacak, film boyunca ikisinin rekabetini izleyeceğiz diye tahminde bulunmuştum. Filmi izlerken bu düşüncemde yanıldığıma epey mutlu oldum. Çünkü yeni bir Rush’a (2013, Ron Howard) ihtiyacımız yoktu, bunun yerine karşımızda daha özgün konulu bir yarış hikayesi var. Kurumsallığın getirileri ve götürüleri üzerinde düşündüren, bununla birlikte iyi bir dostluğu anlatan güzel bir hikaye var. İyi senaryonun üzeri muhteşem bir teknik başarımla taçlandırılınca ortaya harika bir son ürün çıkmış…

Oldukça sürükleyici bir film olan Ford v Ferrari, bunu karakterlerini iyi yapılandırmasına ve akıcı, eğlenceli diyaloglarına borçlu. Fazla yenilikçi bir anlatımı olduğunu söylenemez belki ama eski kuralları iyi uygulayan bir iş. Bununla birlikte araba yarışı sahnelerindeki çekimler başta olmak üzere filmdeki çekimler şahane. Kurgusu filmin en öne çıkan yanı olsa gerek. Görüntü yönetimi de keza çok başarılı…

Filmin başrollerinde yer alan Matt Damon ve Christian Bale’in karşılıklı üst düzey performansları filmin bir başka önemli artısı. Christian Bale, Ken Miles rolünde her zamanki gibi biraz daha gösterişli oynayan taraf. Artık kilo alıp vermesi çok sıradan hale geldiği için ve The Fighter’daki performansına biraz benzer bir performans olduğu için bu kez Oscar adaylığını kaçırabilir ancak aday olursa da kimseyi pek şaşırtmayacaktır. Matt Damon, daha sade bir oyun ortaya koysa da karizmatik ve sevilebilir bir karakteri iyi canlandırıyor. Karakterin duygu değişimlerini aktarması gerektiğinde bunu başarmakta zorlanmıyor. Miles’ın eşi rolündeki Caitriona Balfe filme renk katarken Patron Ford’u oynayan Tracy Letts de gayet iyi…

Tüm bunları bir araya getirince Ford v Ferrari’nin bugüne dek yapılmış en iyi araba yarışı filmi olduğu dahi iddia edilebilir. 2013 yapımı Rush’ı da çok seven biri olarak sanırım Ford v Ferrari’yi birazcık daha fazla sevdim… Her tür izleyicinin kalbine girmeye aday olan Ford v Ferrari’yi mutlaka izleyin derim…

Ford v Ferrari

8.5

Puan

8.5/10