1980 yılında Stephen King’in ünlü romanından sinemaya uyarlanan The Shining, şüphesiz sinema tarihine damga vuran en önemli yapıtlardan biri. Efsane yönetmen Stanley Kubrick’in yönettiği film, ilginçtir ilk çıktığı dönemde eleştirmenlerce yerden yere vurulmuş ve tek bir Oscar adaylığı alamaması bir yana yılın en kötülerine verilen Razzie’ye (Altın Ahududu) iki dalda aday çıkarmış. Stanley Kubrick’in aldığı en kötü yönetmen adaylığı dahil… Fakat yıllar ilerledikçe film, Kubrick’in en önemli eserlerinden biri olarak anılmaya başlandı ve bugün hala gelmiş geçmiş en önemli korku filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Hatta bugün hala korku filmlerinde sıklıkla rastladığımız pek çok klişe de aslında The Shining’in türe hediyesi olan şeyler…

The Shining’e bir devam filmi gelmesi ise aslında kimsenin pek aklına gelmeyecek bir şeydi. Fakat 2013 yılında Stephen King’in sürpriz bir şekilde seriye devam kitabı yazmasıyla bunun sinemaya aktarılması da kaçınılmaz oldu. Fakat The Shining gibi kült bir filme devam filmi çekmek çoğu yönetmenin korkuyla bakacağı bir iş olsa gerek. Stanley Kubrick gibi bir yönetmenin filmine devam filmi çekiyor olmanın yükü bir yana, durumu çok daha zor hala getiren bir durum var ki o da Stephen King’in ilk filme olan nefreti… Evet, Stephen King her fırsatta Stanley Kubrick’in kitabını çok yanlış uyarladığını ve filmin kitabın ruhunu taşımadığını belirtiyor. Hatta sırf bu nedenle kendi istediği tarzda bir mini dizinin yapımcılığını üstlenip 1997’de yayına sürmüş. Yani devam filmimiz Doctor Sleep’e yönetmen olarak atanan Mike Flanagan’ın işi çok çok zordu. Bir yandan Stephen King’in yeni kitabına sadık kalmalı, bir yandan da Stanley Kubrick’in filmine sadık kalmalıydı ki çuvallamanın çok kolay olduğu bu kadar ağır bir yükün altından da aslında hiç fena kalkmamış…

The Shining’deki vahim olayların gerçekleşmesinin üzerinden uzun yıllar geçmiştir. İlk filmdeki küçük Dan (Ewan McGregor) artık yetişkin bir adamdır. Dan’in olayları atlatması hiç kolay olmamıştır ve aslında hala bir takım travmatik şeyler yaşamaktadır. Bir gün tıpkı kendisi gibi parıltı gücü olan Abra (Kyliegh Curran) adlı küçük bir kızın iletişim kurmaya başlamasıyla birlikte Dan’in hayatında eski sayfalar tekrar açılmaya başlayacaktır…

Doctor Sleep, benim için ilk yarısıyla ikinci yarısı arasında kocaman uçurum olan bir film oldu. Epey uzun süren giriş bölümünde film, ilk filmden nemalanmaya çalışan ucuz bir tür filmi izlenimi yarattı. İlk filmden tamamen alakasız gözüken doğaüstü olaylar da beni filmden iyice soğuttu. Tam her şey çok kötü gidiyor gözüküyorken Dan ve Abra’nın iletişim kurmasıyla birlikte işler giderek güzelleşmeye, ilgi çekicileşmeye başladı. Fakat bu sefer de film, ilk filmden bağımsız apayrı bir film gibi gözüküyordu. Ben de anca bu şekilde kabul ederek sevmeyi başardım filmi. Son perdede işin tamamen The Shining nostaljisine bağlaması ise enfes bir sinema deneyimiydi. Benzer deneyimi ilginç şekilde geçtiğimiz yıl Ready Player One‘da da yaşamıştık ama bu kez çok daha farklı hisler yaşattı Doctor Sleep…

Tabii Doctor Sleep’i The Shining ile karşılaştırmak ona haksızlık olur. The Shining, metaforlarla dolu ve Stanley Kubrick’in aslında neler anlatmak istediğinin bugün hala tartışıldığı ve her izleyenin yeni anlamlar çıkarabildiği bir film. Mike Flanagan’ın filmi ise öyle taraklarda bezi olmayan, daha düz bir uyarlama. Stephen King’in daha çok ön planda tutmak istediği şekilde doğaüstülük, fantastiklik filmin içinde daha geniş yer kaplıyor… The Shining’in en büyük avantajlarından biri de şüphesiz Jack Nicholson gibi muhteşem bir oyuncunun çılgın performansı. Doctor Sleep’in kadrosu ve performansları çok daha mütevazı. Ewan McGregor başrolde fena iş çıkarmasa da filmin en çok dikkat çekeni Şapkalı Rose rolündeki Rebecca Ferguson. Çocuk oyuncu Kyliegh Curran da gayet iyi. Kariyerindeki ilk filminde, Before I Wake‘te Mike Flanagan ile çalışan Jacob Tremblay de beklenmedik bir cameo ile karşımıza çıkıyor…

Anlayacağınız Doctor Sleep, ilk yarısıyla çok vasat olsa da iyi toparlayan ve ilk filmden çok farklı bir yoldan ilerleyen başarılı sayılabilecek bir devam filmi. Elbette Mike Flanagan’ın bir Stanley Kubrick olmadığı gibi, Ewan McGregor’ın bir Jack Nicholson olmadığı gibi Doctor Sleep de The Shining değil. Fakat bu kadar kült bir filmin mirasına zarar vermeyen, iyi bir nostalji yaşatan türünün iyilerinden sayılabilecek bir film…

Doctor Sleep

7

Puan

7.0/10