2016 filmlerinin ardından, yaklaşık 1 aylık ara sonrası yavaş yavaş 2017 filmlerine merhaba deme vakti geldi. Yepyeni sezonun ilk filmi ise yılın merakla beklediğim filmlerinden biri olan ve Disney’in uzun süredir üzerinde titizlikle çalıştığı Beauty and the Beast oldu…

1700’lü yıllarda Fransız yazar Madame de Beaumont tarafından dünya edebiyatına hediye edilen Beauty and the Beast ya da bizdeki adıyla Güzel ve Çirkin hepimizin çok iyi bir bildiği bir masal aslında ve sinemaya da ilk uyarlanışı değil. Daha önceden 1991 yılında animasyon filmlerin yeni yeni atılım yaptığı yıllarda animasyon olarak sinemaya aktarılan masal, o dönem büyük ilgi görmüş ve hatta Oscar’da en iyi film adayı olan ilk animasyon film olarak tarihe geçmiş. Disney, 25 yılı aşkın bir süre sonra bu kez live-action olarak bu ünlü masalı yeniden sinemaya taşıdı ve çok da iyi yaptı…

Beauty and the Beast, tıpkı 1991 yapımı öncüsü gibi müzikal formatında hazırlanmış bir film. Klasikleşmiş eski şarkıların yanı sıra bazı yeni şarkılara da filmde rastlamak mümkün. Filmde normal diyalog şeklinde sahneler de mevcut tabii ama müzikal şeklindeki kısımların oranı bir hayli fazla. Tabii bu durum benim gibi müzikal hayranları için avantaj iken müzikalden nefret eden kimseler için dezavantaj olabilir.

Güzel ve Çirkin aslında inandırıcı olması en zor aşk hikayelerinden biri. Belki animasyon formatında bu iş daha kolay olabilir ama live-action olarak aslında bu ciddi bir risk. Dünyalar güzeli bir kız ve çirkin mi çirkin bir canavarın birlikteliğine inanmayı beklemek zorlayıcı ama filmde bu gayet iyi başarılmış. Gerçek canavarın görüntüdeki değil de içimizde saklı olduğu bir kez daha, büyüleyici bir şekilde aktarılmış.

Beauty and the Beast’in başrolünde bu rol uğruna ödül canavarı La La Land’in başrolünden vazgeçen Emma Watson yer alıyor. Her ne kadar çoğu kişi Emma Watson’ın bu kararla büyük bir fırsat teptiğini düşünse de Emma Watson için bu proje bir çocukluk hayaliymiş ve filmin başarılı olması da aslında kendisi için doğru bir seçim yaptığını gösteriyor. Üstelik La La Land Emma Watson’la bu kadar sansasyonel bir başarı yakalayabilir miydi onu da bilebilmek mümkün değil. Bu arada Emma Watson bu rol için gerçekten harika bir seçim olmuş, performansı oldukça başarılıydı ve onu izlemek büyük keyifti. Harry Potter serisi ve The Perks of Being Wallflower’dan sonra uzun bir aranın ardından başarılı bir işe imza atması da ayrıca güzel oldu. Umarım devamını getirebilir.

Filmde Emma Watson’a eşlik eden epey geniş bir kadro var. Beast rolünde Dan Stevens’ın etkisini anlamak pek kolay değil ama Gaston rolünde Luke Evans çok iyi iş çıkarmış. Yancısını oynayan Josh Gad de filme renk katmış. Kevin Kline, Emma Thompson, Ian McKellen, Stanley Tucci, Gugu Mbatha-Raw, Ewan McGregor kadronun önemli isimleri arasındalar.

Beauty and the Beast, özellikle müzikal sevenlere rahatlıkla tavsiye edebileceğim çok başarılı bir masal uyarlaması. Hepimizin bildiği bir masalı muhteşem prodüksiyon ve kadroyla yeniden ilgiyle izlettirmeyi başarıyor. Bence 1991 yapımı animasyondan da daha iyi ve onun gibi uzun yıllar boyunca adından söz ettirebilecek tarzda bir iş…

Beauty and the Beast

8

Puan

8.0/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.