Bu yıl Cannes’da büyük ödülü kazanan film belki I, Daniel Blake oldu ama festivale damgasını vuran ve büyük övgüleri toplayan film Toni Erdmann oldu. Eleştirmenlerden rekor puan toplayan film, daha sonrasında da her yerden büyük övgüler toplayarak sezonun en çok konuşulan Avrupa yapımı filmi oldu. Almanya, Avusturya ve Romanya ortak yapımı olan film, Almanya’nın Oscar temsilcisi olarak başvurdu ve şu an itibariyle Oscar’da yabancı dilde en iyi film kategorisinin favorisi konumunda. Söz konusu bu kadar çok övgü alan bir film olunca beklentiler ister istemez yükseliyor ama son yıllarda çoğunluğun bayıldığı The Great Beauty, Ida ve Son of Saul ile hayal kırıklığı yaşayınca ister istemez Toni Erdmann’a da biraz temkinli yaklaştım. Neyse ki bu kez karşımda gerçekten ilgi çekici bir yapım buldum.

Toni Erdmann, hayatını işine adayan bir kadın olan Ines ve hayatı ciddiye almayıp etrafındakilere sürekli tuhaf şakalar yapan babası Winfried’in yıllar sonra buluşmasını konu alıyor. Winfried, yaşantısında büyük yer tutan köpeği ölünce soluğu Bükreş’teki kızının yanında alıyor. Fakat Winfried kızının durumundan memnun kalmıyor ve onunla bağ kurmakta oldukça zorlanıyor. Öte yandan Ines de babasının bu sürpriz ziyaretinden memnun değildir. Tuhaf babası sürekli karşısına çıkıyor ve Ines’i utandırarak zor durumda bırakıyor. Fakat farkında olmasa da babasına ihtiyacı vardır…

Tuhaf bir mizah anlayışı olan film pek güldürmese de ilgi çekiciliğiyle kendisini izlettiriyor. Özellikle son kısımdaki parti sahnesi sinema tarihine geçecek nitelikte. Filmin en büyük başarısı ise umut vaat eden kadın yönetmen Maren Ade’in bu tuhaf mizahı gerçekçi bir şekilde filme yerleştirmeyi başarması olmuş. Filmdeki baba karakteri için kendi babasından esinlenen yönetmen, bu tuhaf adamı gerçekçi kılmayı başarmış ve filmi basit bir komedi olmaktan kurtararak mesaj kaygısı olan nitelikli bir film haline getirmiş.

Filmin bana göre en büyük eksisi ise haddinden çok daha fazla uzun olan süresi. 2 saat 42 dakikalık bir süreye sahip film, bu kadar uzun bir süreyi hak etmiyor. İki karakter etrafında gelişen ve olay yoğunluğu da çok fazla olmayan film izlerken belki pek sıkmıyor ama bazı sahnelerin gereksizliği, yer yer filmin kendini tekrarladığı da hissediliyor. 2 saate rahatlıkla sığdırabilecek bir konunun yaklaşık 3 saatte anlatılması oldukça yersiz değil mi?

Toni Erdmann’ın oyuncu kadrosundaki herkes işini iyi yapıyor. Sandra Hüller filmin en iyisi ama Peter Simonischek de çok başarılı. Ines’in asistanı rolündeki Ingrid Bisu kadro içerisinde dikkatimi çeken bir diğer performansa sahip.

Toni Erdmann hayatı fazla ciddiye almayıp biraz dalgaya almak gerektiğini kendine özgü tarzıyla anlatan, ilgi çekici bir yapım. İzlemeye değer ama göklere çıkartıldığı kadar da harika değil. Hollywood filmlerine ara vererek Avrupa sinemasından farklı tatlar arayanlar için bu yıl tercih edilesi seçeneklerden biri…

Toni Erdmann

7.5

Puan

7.5/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.