Bu yılki Berlin Film Festivalinin en çok dikkat çeken filmlerinden bir tanesi Afgan asıllı Alman yönetmen Burhan Qurbani’nin 3 saatlik epik filmi “Berlin Alexanderplatz” oldu. Hayranlarının abartılı övgülerinin yanı sıra Avrupa Film Ödüllerinde kazandığı en iyi film adaylığı da filmle ilgili beklentilerimin yükselmesine neden oldu…

Francis (Welket Bungue), Afrika’dan büyük hayallerle yasa dışı bir şekilde Avrupa’ya göç edip soluğu Avrupa’nın en modern başkentlerinden bir tanesi olan Berlin’de almıştır. Francis’in en büyük amacı iyi olabilmektir. Fakat Avrupa’da bir sığınakçı için, hele ki yasal belgeleri olmayan bir sığınakçı için iyi kalabilmek çok zordur. Kısa sürede Berlin’de Francis’in en yakın arkadaşı olan Reinhold (Albrecht Schuch) ise işleri daha da zorlaştırmak için kritik bir rol üstlenecektir…

Adını Berlin’in merkezindeki en ünlü meydandan alan Berlin Alexanderplatz, Alfred Döblin tarafından yazılan 1929 tarihli romanının modern bir uyarlaması. Daha önce 1931’de filmi çekilen, 1980’de ise bugün kült olarak anılan bir dizisi çekilen kitabın üçüncü uyarlaması…

Avrupa’nın bugünkü en büyük problemlerinden bir tanesi şüphesiz yasa dışı göçmen istilası. Berlin Alexanderplatz, bu büyük soruna bir göçmenin perspektifinden bakarak göçmenler için iyi kalabilmenin zorluğuna dikkat çekmeye çalışıyor. Fakat bunu çok etkili bir yolla yaptığını söylemek kolay değil…

Yönetmen Burhan Qurbani, ilk kez bu filmle tanıştığım bir yönetmen. Belli ki Fransızların sıra dışı yönetmeni Gaspar Noe’nin etkisinde kalmış ve biçimselliği ön planda tutan bir iş ortaya koymuş. Özellikle filmdeki ışık ve renk kullanımı, ekstrem sahnelere yer vermekten çekinmemesi fazlasıyla Noe’nin eserlerini hatırlattı. Gaspar Noe sinemasından hiç haz etmeyen biri olarak da bu durum çok hoşuma gitmedi. Fakat, Burhan Qurbani’nin sinemasının çok daha ılımlı bir yapıya sahip olduğunu da belirtmek gerek…

Görsel açıdan filmin gücüne söyleyecek fazla söz yok, oyunculuklar ve müzik kullanımı da muazzam. Özellikle müzikler fazlasıyla özgün hissettiriyor. Buna karşın 3 saati aşkın bir süreye sahip bir film için hikaye anlatılıcığı yetersiz kalmış. Özellikle ana karakterimizin motivasyonu, diğer önemli karakterlerle kurduğu ilişkiler izleyiciye yeterince iyi geçirilemiyor. İyi yazılmış derinlikli bir kötü karakter bu açığı kapamaya çalışsa da tek başına yeterli olmuyor. Eğer ana karakter de kötü karakterimiz kadar iyi yazılabilmiş olsaydı film bambaşka bir noktada olabilirdi…

Filmdeki tüm kilit oyuncuları ilk kez bu filmde izledim. Welket Bungué başrolde hiç fena değil ancak yardımcı oyuncular performanslarıyla filmin asıl sırtlayıcıları olmuşlar. Filmin kötü adamı rolünde Albrecht Schuch yılın çarpıcı yardımcı oyuncu performanslarından bir tanesine imza atmış. Alman bir hayat kadını rolündeki Jella Haase de çok başarılıydı…

Berlin Alexanderplatz, önemli bir konuya değinmeye çalışsa da derdini uzun süresine karşın yeterince iyi anlatamayan bir film. Etkili görüntü ve müzik kullanımıyla, bazı çarpıcı sahneleriyle akıllarda yer edinecek olsa da çok daha iyi olabilecekken olamamış bir film…

Berlin Alexanderplatz

6

Puan

6.0/10