Her yıl ödül sezonunda bir LGBT filminin öne çıkıp sezon boyunca olay olması artık alışıldık bir hal aldı. Çoğu kez abartılı övgüler aldığını düşündüğüm bu türün en iyilerinden birini geçen yıl İtalyan yönetmen Luca Guadagnino imzalı Call Me by Your Name ile izlemiştik. Bu türün bu yılki en çok konuşulanı ise Fransa’dan geldi. Céline Sciamma yönetmenliğindeki Portrait of a Lady on Fire, Cannes Film Festivalinden bu yana şahane yorumlar alarak sezona damgasını vuran filmlerden biri haline geldi. Övgüler o kadar etkileyiciydi ki “yine bir abartı ürünü mü” endişelerime karşın sinemanın yolunu tuttum. Ve evet, tüm zamanların en iyi LGBT filmiyle karşı karşıya olabiliriz…
18. yüzyılın sonlarında, küçük bir Fransız adasındayız. Héloise (Adèle Haenel), zenginlik içinde olduğunu tahmin etsek de mutsuz ve yalnız bir genç kadın. Mutsuzluğunun ana sebebi annesi tarafından Milano’daki hiç tanımadığı biriyle evlendirilecek olması. Annesi, kızını evlendirmek için o zamanlar gelenek olduğu üzere portresini yaptırmak istiyor. Fakat Héloise buna tamamen karşıt… Marianne (Noémie Merlant) ise genç bir ressam. Héloise’in annesi tarafından Héloise’in portresini çizmek üzere işe alınıyor. Fakat görevi zordur, Héloise’in haberi olmadan portreyi çizmelidir…
Portrait of a Lady on Fire, her şeyden önce teknik açıdan kusursuza yakın bir film. Prodüksiyon tasarımı muhteşem, görüntü yönetimi büyüleyici. Filmin giriş kısmında bir gece tasviri var ki sanırım eski çağlardaki bir gecenin bugüne dek ekrana en iyi şekilde yansımasıydı. Sonrasında da muhteşem görüntüler, etkileyici mekanlar ve kaliteli oyunculuklar sayesinde ekrana çivileniyorsunuz. Hafif tempoda ilerleyen senaryo, oyuncuların dilinden kelimelerin yavaş yavaş dökülmesi başka filmlerde rahatsız edici olabilecekken burada görüntülerin büyüsünden dolayı hiç sorun olarak gözükmüyor…
Filmin hem senaryosunu yazan hem de yönetmenliğini üstlenen Céline Sciamma, filmde neredeyse erkek figüran bile kullanmayarak ilginç bir tercihte bulunmuş. Tabii filmde çok az karakter ve oyuncu bulunduğunu da belirtmek lazım. Bununla birlikte yönetmen tüm oyuncularından maksimum verim almayı başarmış. Özellikle Noémie Merlant ve Adèle Haenel mükemmeller. Başarıda onların payı da çok yüksek… Hizmetçi rolündeki Luàna Bajrami de gayet iyi…
Geçen yıl ressamlığı merkezine alan Never Look Away gibi şahane bir Alman filmi izlemiştik. Portrait of a Lady on Fire izlerken de sıkça o filmde yaşadığıma benzer hisleri yaşadım. Resim sanatıyla ilgili sahneler, çekimler bu filmde de şahaneydi…
Fransa’nın Oscar aday adayı olarak seçilmemesi sürpriz olarak nitelendirilse de Portrait of a Lady on Fire, Altın Küre’den adaylık almayı başardı. Oscar’da da uluslararası film kategorisi dışında 1-2 adaylık alması oldukça muhtemel… Portrait of a Lady on Fire, sinemanın görsel gücünün doruklarını yaşatan harika bir film. Derdini sulandırmadan, etkileyici bir yolla anlatan filmi LGBT filmlerine ön yargılı olanların dahi izlemesini tavsiye ederim…
[…] en büyük talihsizliği geçtiğimiz yıl izlediğimiz, bu türün başyapıtı Fransız filmi Portrait of a Lady on Fire‘ın varlığı. İki film arasında sadece ana tema anlamında değil, geçtiği dönem, olay […]