Geçtiğimiz yıl A Bigger Splash ile ülkesinin sınırlarını aşıp uluslararası arenaya dahil olan İtalyan yönetmen Luca Guadagnino arayı çok açmayarak Call Me by Your Name ile 2017’nin en çok konuşulan, eleştirel anlamda en başarılı filmlerinden birine imza attı. Son yıllarda Blue is the Warmest Color, Carol ve özellikle de son Oscar galibi Moonlight gibi gereğinden fazla abartılan eşcinsel filmlerinden dolayı temkinli yaklaştığım Call Me by Your Name beklentilerimin üzerine çıkmayı başardı. Gerçekten tüm zamanların bu kategorideki en başarılı filmlerinden birinden bahsediyor olabiliriz…

1983 İtalya’sında geçen hikayemizde ana karakterimiz Elio, ailesiyle birlikte güzel mi güzel bir tatil bölgesinde yaşayan, günlerini piyano çalıp, kitap okuyarak geçiren 17 yaşındaki bir gençtir. Yunan kültürü üzerine araştırmalar yapan babası Profesör Perlman’ın yanına araştırma asistanı olarak Amerika’dan gelen ve yaz boyunca profesörün evinde kalacak Oliver ile birlikte Elio kendisine dair, hayata dair pek çok yeni keşifte bulunacaktır…

Call Me by Your Name, ana konusuyla beni hiç mi hiç cezbetmese de konunun işlenişiyle beğenimi kazanmayı bildi. En başından itibaren izleyiciyi yakalamakta zorluk çekmeyen film, muhteşem görselliğinin de etkisiyle akıcı bir şekilde ilerliyor. İçerisinde pek çok evrensel duyguya dair izler barındıran film, özellikle muhteşem finaliyle derinden etkiliyor. Profesör Perlman ile Elio’nun finaldeki sahnesi uzun süre akıllardan çıkmayacak nitelikte iyi yazılmış, iyi oynanmış bir sahne.

Luca Guadagnino, tıpkı bir önceki filmi A Bigger Splash’te olduğu gibi yine iyi bir yaz filmine imza atmış ve yine ülkesi İtalya’nın güzelliklerinden en iyi şekilde faydalanmış. Filmin geçtiği mekanlar, film boyunca izlediğimiz görsel zenginlik muazzam. Yönetmenin hemen hemen her sahneye ciddi bir katkı sunduğunu hissetmek mümkün, başka bir yönetmenin elinde bu malzemeden bu kadar iyi bir sonuç çıkar mıydı? Pek sanmıyorum. İtalyan yönetmen gerçekten takdiri hak ediyor.

Bu filmdeki performansıyla bu yılın en çok konuşulan isimlerinden biri haline gelen genç oyuncu Timothee Chalamet övgüleri hak eden bir başka isim. Filmin genelindeki performansı çok iyi ama finaldeki performansıyla zirve yapıyor. Oscar’da Gary Oldman’ı devirip ödülü alabileceğine hala çok inanmıyorum ama bu filmden sonra da adını sıkça duyacağımız kesin gibi. Filmin bir diğer parlayan ismi ise Profesör Perlman rolüyle Michael Stuhlbarg. Fakat böylesine kusursuz bir performansa çok az sahne yazılmış olması talihsizlik olmuş. Filmin en iyi sahnesiyle akıllarda rahatlıkla yer ediyor olsa da genelinde çok fazla gözükmüyor. Bu yüzden Oscar adaylığını kaçırırsa ve hele ki Armie Hammer’a kaptırırsa çok yazık olacak. Oliver rolündeki Armie Hammer’ın performansını çok etkili bulmadığımı bir önceki cümlem yeterince açıklıyor sanırım. Elio’nun kız arkadaşı Marzia rolündeki Esther Garrel da iyi bir keşif olarak filme renk katmış.

Filme değer katan faktörlerden biri de şüphesiz başarılı müzik kullanımıydı. Hem müzik ve şarkıların seçimi, hem de film içerisindeki kullanımları oldukça başarılıydı. Özellikle “Mystery of Love” uzun süre playlistimde tutunacak ve filmi hafızada tutmaya yarayacak bir şarkı olarak dikkat çekiyor.

Call Me by Your Name, sinema sanatının hemen tüm gereklerini iyi şekilde yerine getiren, üzerinden geçtikçe değeri artan, oldukça başarılı bir film. Çoğu örneğini ön yargısız bakmaya çalışmama rağmen sevemediğim bir türün en başarılı bulduğum örneklerinden biri… Bu arada filmin devamı da geliyor. Evet, bu tarz filmlerde alışık olmadığımız bir durum ancak devam filminin çalışmalarına başlandığı yönetmen Luca Guadagnino tarafından duyuruldu bile…

Call Me by Your Name

8

Puan

8.0/10

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.