Televizyonda 2015-2016 sezonu Amerikan ulusal kanalları için pek parlak geçmedi. Yeni dizilerden pek çoğu beklentileri karşılayamayıp sınıfta kaldı. Aslında Netflix’in yaptığı patlama sonrası artık bu durumun giderek artacağını ve eğer değişim adımı atılmazsa belki de yakın gelecekte ulusal kanalların polisiye dizi çöplüğü olarak kalacağını ön görmek zor değil. Tabii yine de sezon içerisinde izlemeye değer birkaç yeni dizi de çıkmadı değil. Onlardan benim en çok ilgimi çeken ise CBS’in reyting garantili kuşağını yani The Big Bang Theory’nin hemen sonrasını emanet ettiği ve CBS’in Modern Family’si olarak lanse edilen Life in Pieces oldu…
Life in Pieces tıpkı Modern Family’de olduğu gibi geniş ve güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip olan birkaç ailenin birleşimiyle oluşan bir geniş aile dizisi. Life in Pieces’in kendisini bu türdeki diğer dizilerden ayırt eden özelliği ise 20 dakikalık bölümlerin dörder parçaya bölünmüş olması. Yani dizinin her bölümünde birbirinden konu olarak bağımsız olarak düşünebileceğimiz dört kısa film izlemiş oluyoruz. Doğrusu ben bu fikri çok sevdim ve belki diziye devam etme kararımdaki temel etken de bu oldu. Özellikle karakter zenginliğini de hesaba katacak olursak dizi konu üretmekte hiç zorlanmıyor ve gereksiz yere uzatılmamış tadında kalan kısa hikayeleri izlemesi farklı bir deneyim oluyor. Tabii bazen bazı hikayeler biraz daha uzun olsaydı diye düşündürtmüyor değil ama böyle bir formatın bedeli de o olmuş oluyor ki katlanılabilecek bir bedel olarak düşünebiliriz…
İsterseniz biraz bu dört aileden kısa kısa bahsedelim…
Ailenin büyük fertleri John ve Joan tecrübeli oyuncular James Brolin ve Dianne Wiest tarafından canlandırılıyor. Çoğu zaman çılgın ve eğlenceli bir baba görünümündeki John’u kontrol etmek ise psikiyatr olan Joan’a düşüyor.
Dizideki dört aile arasında en genişi John ve Joan’ın kızları Heather’ın ailesine ait. Heather’a Breaking Bad ile yıldızı parlayan Betsy Brandt hayat veriyor. Dizinin en renkli karakterlerinden olan Heather’ın dişçi eşini ise pek çok komedi dizisinde küçük rollerde karşımıza çıkan Dan Bakkedahl canlandırıyor. Ailenin üç çocuğu da aslında benim için dizinin önemli artılarından birini oluşturuyor. Küçük ama pek bilmiş olan sevimli Sophia çoğu zaman diziyi yüzümde gülümsemeyle izlememe neden oluyor. Hikayede çok etkisi olmayan ortanca çocuk Samantha’da ise çocukluktan gençliğe adım atmaya başlayan bir kızın yaşadıklarını görüyoruz. Aslında pek çok dizide gördüğümüz klişeleşmeye başlayan itici ergen genç kız değil Samantha, bu da dizi için artı olarak görülebilir. Ailenin büyük çocuğu, oğlu olan Tyler ise müzik grubu kurma hayaller olan bir genç ama aslında Tyler’ı ilgi çekici kılan güzeller güzeli kız arkadaşı Celementine. Sanıyorum Hunter King’in bu güzelliği yapımcıların da dikkatini çekecektir ve yakın zamanda kendisini çok daha büyük işlerde görebiliriz. Bu arada kendisinin dizinin ikinci sezonunda ana kadroya katılması da benim için sevindirici bir haber oldu.
Bir diğer ailemiz ise küçük oğul Greg, eşi Jen ve yeni doğmuş bebeklerinden oluşuyor. Özellikle Colin Hanks ve Zoe Lister-Jones’un son derece olumlu performanslarının da etkisiyle çoğu zaman dizideki en iyi hikayeler bu sevimli küçük aileden çıkıyor.
Dört ailenin son parçası ise aslında henüz aile olamamış Matt’in birlikteliğinden oluşuyor. Hala anne ve babasıyla yaşayan Matt’i The Newsroom’dan tanıdığımız Thomas Sadoski canlandırıyor. Sadoski’nin iyi performansı karakteri sevdirmeye yarasa da Matt ve Colleen’in gelgitli ilişkisini çok da ilgi çekici bulduğumu söyleyemem.
Life in Pieces aslında ilk bölümleriyle çok da sevilmedi ama daha sonra giderek izleyici kitlesini bağlayabilen ve reytinglerde de sağlam gözüken bir diziye dönüştü. Bunda karakterlere ve dizinin formatına alışmanın zaman almasının da etkili olduğu söylenebilir. Aslında Life in Pieces bana göre ekranların en iyi komedilerinden biri olma potansiyeline sahip bir dizi. Özellikle oyuncu kadrosu ve kadrodaki herkesin performansı harika ama dizinin daha iyi olmasını engelleyen şey ise senaryonun oyuncu kadrosunun harikalığına ulaşamaması. Biraz daha yetenekli senaristlerin elinden geçmiş olsaydı Life in Pieces şu an herkesin konuştuğu, ödül avcısı bir dizi haline dönüşebilirdi. Yine de şu anda da bana kalırsa izlemeye değer, orijinal bir iş. Hele benim gibi yaşamın içinden konular işleyen aile komedilerine meraklı biriyseniz…
Yorum Yazın