Kendine has tarzıyla büyük bir hayran kitlesi bulunan Wes Anderson ile ilk tanışmam iki yıl önce Moonrise Kingdom ile olmuştu ve o filmi de çoğunluğun aksine beğenmeyince yönetmenin daha önceki işlerini izleme gereği duymamıştım. Fakat her ne olduysa bu yılın ilk yarısında gösterime giren The Grand Budapest Hotel oldukça ilgimi çekmiş ve seveceğimi tahmin ettiğim bir yapıma dönüşmüştü. Özellikle filmin gündemde olduğu zamanda Wes Anderson hakkında okuduğum güzel şeyler filmi sevme isteğimi arttırmıştı. Tüm bunlara rağmen ne yazık ki The Grand Budapest Hotel’i ilk izleyişimde pek sevemedim. Yani evet beğendiğim çok fazla noktası vardı ama genel olarak beklediğimi bulamayıp ortalamanın altında sayılabilecek bir puan vermiştim. Fakat her ne olduysa özellikle son dönemde filmin adı tekrar gündeme gelmeye başlayınca filme dair aklımda kalan şeylerin daha çok güzel şeyler olduğunu fark ettim ve filme haksızlık ettiğimi düşünmeye başladım. Bunun üzerine çok nadiren yaptığım bir şeyi yaptım ve filmi yorumlamadan önce bir kez daha izledim. Sonuç ise beklediğim gibi olumlu oldu…
The Grand Budapest Hotel her şeyden önce çok farklı, çok özel bir yapım. Filmin, muhtemelen hiçbir filme benzemeyen farklı bir havası, kendine has özellikleri var. Yüzlerce film izledim ama The Grand Budapest Hotel’i bu açıdan yanına koyabileceğim bir film yok. Wes Anderson filmde o kadar farklı ve hoş çekimlere imza atmış ki hayran kalmamak elde değil. Bu yılın yönetmen etkisinin en belirgin şekilde hissedildiği filmlerden biri The Grand Budapest Hotel ve bu nedenle en başından beri Wes Anderson’ın Oscar adaylığı için bir ihtimal olduğunu düşünüyordum. Sanırım filme çok bayılmasam da Wes Anderson için benim de yer ayırmam gerekecek kendi vereceğim ödüllerde…
Hayali bir ülke olan Zubrowka Cumhuriyetinde geçen film, The Grand Budapest Hotel’i işleten M. Gustave ile yeni bellboyu Moustafa’nın maceralarını konu alıyor. Aslında konu veya senaryo oldukça eğlenceli olsa da sanıyorum kurgudan kaynaklı bir takım sorunlar filmden zaman zaman kopmama neden oldu. Filmin iki izleyişimde de beni tam anlamıyla ekrana bağlayamaması filmin benim açımdan en büyük eksisi oldu.
Filmin prodüksiyon tasarımı, görüntü yönetmenliği gibi konularda çok başarılı olduğu ve Oscar için de potansiyel barındırdığını zaten söylememe gerek bile yok fakat bence filmin başarılı noktalarından biri de eğlenceli müzikleri. Son sekiz yılda altı kez Oscar adaylığı kazanan Alexandre Desplat tarafından hazırlanan müzikler filmin artılarındandı. Fakat bu yıl Unbroken ve The Imitation Game’in de müziklerini yapan Alexandre Desplat galiba o filmlerle biraz daha öne çıkacak.
Son günlerde aldığı ciddi destekle Oscar adaylığı için ihtimaller arasına giren Ralph Fiennes, filmin ana karakterini canlandırıyor ve filmi sırtlayan isim durumunda. Bu yıl şu ana kadar izlediğim en iyi komedi performanslarından birini gösteren tecrübeli oyuncunun Oscar adayı olması şimdilik çok yakın bir ihtimal olarak gözükmese de bugüne kadar hakkı pek verilmeyen isimlerden biri olduğunu düşünülürse kimseyi rahatsız etmeyecektir.
Filmde Ralph Fiennes dışında da tam bir yıldızlar karması var. Pek çoğu daha önce de Wes Anderson ile çalışmış olan çoğu Oscar ödülü veya adaylığı bulunan onlarca oyuncu The Grand Budapest Hotel’in zengin kadrosunda yer alıyor. F. Murray Abraham, Edward Norton, Willem Dafoe, Woody Harrelson, Tom Wilkinson, Bill Murray, Saoirse Ronan, Jude Law, Léa Seydoux, Adrien Brody ve Tilda Swinton bu isimlerden sadece bazıları… İçlerinde öne çıkan biri olmasa da hepsinin gayet iyi iş çıkardığını ve bu açıdan filmin kazandığı SAG toplu performans adaylığının son derece hak edildiğini söyleyebilirim. Tabii bir de bu filmle birlikte ilk kez bir işte ön plana çıkarılan ve yıldız isimlerin arasında performansıyla sırıtmayan Tony Revolori’yi de unutmamak gerek.
Sonuç olarak The Grand Budapest Hotel yılın hatta sinema tarihinin en farklı yapımlarından biri, ben genel olarak sevdim. Özellikle çekim tekniğine bayıldım, fakat bazı yetersiz gördüğüm noktaları da var. Bu nedenle çoğunluğun bayıldığı kadar da bayılmadım. Fakat Wes Anderson işlerini bundan böyle daha da dikkatle takip edeceğim, en kısa zamanda izlemediğim filmlerinden de eksiklerimi gidereceğim…
Yorum Yazın