Fenomen dizi Game of Thrones’ta 7. sezonu da pek çok önemli olay ve skandalla birlikte geride bıraktık. HBO’nun önemli bilgilerinin hackerlar tarafından ele geçirilmesi, önce senaryonun ardından bazı bölümlerin erken sızdırılması, hatta bir bölümün İspanya HBO’da yanlışlıkla önceden yayınlanması gibi aksilikleri bir kenara koysak bile Game of Thrones azalan bölüm sayısıyla 7 hafta boyunca gündemi belirlemeyi başardı. Her pazartesi akşamı, her salı sabahı Game of Thrones’la farklı bir anlam kazandı. Dizinin artık sona geliyor olması ve belki de bir daha hiçbir zaman bu kadar herkesi birleştiren bir dizinin gelmeyecek olması ise işin üzücü boyutu…

Game of Thrones’un finale yaklaştığının sinyallerini bir önceki sezon yani altıncı sezonda almaya başlamıştık. Önceleri ağır ağır pek çok koldan ilerleyen hikaye altıncı sezonda toplanmaya başlamış ve artık beklenen büyük gelişmeler gerçekleşmeye başlamıştı. Geride bıraktığımız yedinci sezonda ise bu durum hızlanarak devam etti. Önceleri bazı karakterleri 2-3 bölümde bir görürken bu sezon artık neredeyse tüm önemli karakterleri her bölüm görür hale geldik, hatta zaman zaman bütün ağır topları aynı sahnede gördüğümüz bile oldu…

Önceki sezonlarda Game of Thrones eleştirenlerin temel argümanı dizinin çok yavaş ilerlediği, bölümlerin çok boş geçtiği şeklindeydi. Her bölüm aksiyon bekleyen sabırsız kitlenin yerini bu sezon ise her şeyin çok acele ilerlediğini söyleyen ve bundan çok şikayetçi olan bir kitle aldı. Ben önceki sezonlarda diziyi eleştiren kitleye hiçbir zaman anlam veremedim. Dizideki aksiyonların keyif vermesinin nedeni o aksiyonsuz olarak nitelendirilen bölümlerde geçen diyalog zenginliğiydi. Karakterleri derinleştiren, izleyicinin karakterlerle bağ kurmasını sağlayan bölümlerdi bunlar. Bu sezonki kitlenin ise haklı olduğu noktalar yok değil. Dizi gerçekten bir anda çok hızlı ilerlemeye başladı ama bunu da normal karşılamak gerekiyor. Çünkü artık dizinin giriş, gelişme bölümlerini geçtik ve sonuç bölümündeyiz. Karakterlerin birbirleri arasındaki ilişkiler önceki sezonlarda derinlemesine işlendi ve geriye pek bir şey kalmadı. Artık o beklenen aksiyonların yaşandığı kısımdayız. Tabii kitaptaki malzemenin bitmesi ve HBO’nun çekim maliyetlerini düşürmek istemesi gibi gerçekler de yok değil ama asıl sebep bundan ibaret. Yani iki sezonluk Game of Thrones finalinin ilk aşamasını geride bıraktık gözüyle de bakabiliriz…

Spoiler içermeyen bir Game of Thrones sezon değerlendirmesi çok zor ve anlamsız olacağından yazının bundan sonraki kısmı sürpriz kaçırıcı bilgiler içerebilir. 7. sezonu izlemeden okumamanızı öneririm.

Westeros’ta bu sezon savaş rüzgarları esti ve gelecek sezon da esmeye devam edecek. İki büyük savaştan bahsediyorum. Sezon açılışından itibaren Daenerys Targaryen ile Cersei Lannister arasındaki büyük savaşın hazırlık aşamalarına tanık ettik. İki taraf da yanlarına aldıkları büyük hanedanlarla birlikte birbirlerine üstünlük sağlamaya çalıştılar. Ejderhalar, Dothrakiler, Lekesizler, Dornelular, Tyreller falan derken her şey bu güçleri bir araya getiren Daenerys lehine ilerlerken Euron Greyjoy’un devreye girmesi ve Cersei’nin başarılı stratejileriyle güç dengesi biraz olsun dengelendi sezon içerisinde. Tabii bu güç dengelemesinin yer yer yapay durduğunu da söylemekte fayda var. Tyrellerin çok kolay diziden silinmesi, Daenerys’in ejderhalarıyla yaptığı muhteşem gösteriden Jaime Lannister’ın sağ çıkması sezonun eleştirilebilecek noktaları arasında sayılabilir.

Biraz önce bahsettiğim iki büyük savaşın diğeri ise daha da büyük bir savaş. İnsanlık ve akgezenler arasındaki savaş artık başladı. Başka bir deyişle kış geldi! Bu savaşın merkezindeki aktör ise beklendiği gibi Jon Snow oldu. Aslında her şey Daenerys’in Tyrion’un önerisiyle Kuzeydeki Kral Jon Snow’u müttefiği olarak davet etmesiyle başladı. Kuzeyde çatırdayan seslere karşın Jon Snow, ejderha camı alma maksadıyla bu daveti kabul etti. Ve böylece nihayet dizinin fanatiklerinin en çok merak ettiği buluşmalardan biri olan Daenerys Targaryen ve Jon Snow’un buluşması gerçekleşti. İkilinin sahneleri gerçekten beklediğimize değdi ve özellikle ilk karşılaşmaları sezonun en keyif veren anlarından birini oluşturdu. (Burada Sir Davos’a da ayrı bir parantez açmam gerek, Jon Snow’un hemen her sahnesinin tadını arttırdı bu sezon.) Daenerys’in beklentisi Jon Snow’un kendisine bağlılık yemini edip onunla birlikte savaşmasıydı ama Jon karşı öneriyle önce akgezenlere karşı savaşılmasını aksi takdirde Cersei’yi yenmenin mantıksız olduğunu öne sürdü ve bu hiç de haksız sayılmazdı. İkilinin haberdar olmadıkları kan bağından mıdır bilinmez birbirlerinden etkilenmeleri, birbirlerine güvenmeleri çok uzun sürmedi.  Daenerys, Jon’a güvendi fakat Tyrion’dan gelen tuhaf bir öneriyle bir tane walker yakalamak üzere Jon ve birbirinden güçlü, alakasız isimlerden oluşan bir orduyu duvarın ardına gönderdi. Burada amaçlanan Cersei’yi akgezenlerin varlığına inandırmak ve tüm Westeros’un bu konuda birlik olmasını sağlamaktı. Çünkü Cersei’ye göre akgezenler hiç yoktu, bunlardan bahsetmek bile büyük bir saçmalıktı. İşte sezonun final öncesi son bölümü olan Beyond the Wall’da bu zorlu görevi izledik. Burada işlerin planlandığı gibi gitmemesiyle birlikte akgezenler iyice güçlendiler ve sezon finaliyle duvarı da aşarak büyük savaşa start verdiler…

Yazının başında da bahsettiğim gibi artık olaylar birbirlerine bağlandı ve dizideki birbirinden kopuk olaylar çok az sayıda kaldı. İki büyük savaş ekseninden bağımsız sayılabilecek gelişmeler ise çoğunlukla Winterfell’de yaşandı. Jon’un Kuzeyin Kralı olduğunu öğrenen Arya, yıllar sonra yeniden Winterfell’in yolunu tuttu ve pek anlaşamadığı kardeşi Sansa ile sezonlar sonra buluştu. Yolu yeniden Winterfell’e düşen tek Stark Arya değildi. Üç gözlü kuzgun olan Bran Stark da yuvaya geri döndü. Tüm Starkları yeniden bir arada görmek dizinin başından beri gözlediğimiz bir rüyaydı ve nihayet gerçekleşti. Yalnız duygularından tamamen arınmış Bran’in ve birbirlerinden hoşlanmayan Arya ile Sansa’nın buluşmalarının çok da duygusal olduğunu söylemek mümkün değil. Asıl merakla beklenen buluşma Jon Snow – Arya Stark buluşması ise son sezona kaldı. Doğrusu Jon Snow’un güney ile duvarın ardında mekik dokurken Winterfell’e uğramamasının çok mantıklı geldiğini de söyleyemeyeceğim. Neyse, Winterfell’deki asıl konu Petry Baelish çevresinde gelişti. Sezonlardan beridir Sansa’yı kullanarak taht elde etme peşinde koşan Baelish, rahatsız edici varlığıyla iki kız kardeş Sansa – Arya geriliminden sonuna kadar faydalanmaya çalıştı. Bu olaya sezon finaliyle birlikte konulan son ise muhteşemdi ve sezonun en başarılı sahnelerinden biriydi.

Game of Thrones’un 7. sezonu bana kalırsa aksiyon doygunluğu açısından en iyisiydi. Hemen her bölümde heyecan en üst düzeydeydi, tüm bölümler soluksuz izlenecek türdendi. Fakat önceki sezonların aksine yer yer akla çok yatmayan olayların gerçekleştiğini de inkar edecek değilim. İlk sezonlar karakterleri patır patır öldüren dizideki karakterlerin şimdilerde sürekli son anlarda az farkla kurtulması temel problem. Tabii bunları çok fazla sorun ederek diziden aldığım müthiş keyfi hiçe sayacak değilim. Neticede bir Game of Thrones daha yok ve şunun şurasında sadece altı bölümümüz kaldı…

Game of Thrones 7. Sezon

9.8

Puan

9.8/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.