Vincent van Gogh, şüphesiz gelmiş geçmiş en önemli sanatçılardan bir tanesi. Sadece ardında bıraktığı eserlerle, kendine has tarzını yansıttığı eşsiz eserleriyle değil aynı zamanda sıra dışı hayatıyla da her dönem sinemacıların ilgisini çeken bir isim. Van Gogh ile ilgili olarak en son geçtiğimiz yıl Loving Vincent‘i izlemiştik. Bu yıl ise aynı zamanda bir ressam olan ve The Diving Bell and the Butterfly filminden tanıdığımız yönetmen Julian Schnabel hayranı olduğu meslektaşını sinemaya taşıdı…
Adını Van Gogh’un ünlü tablolarından birinden alan At Eternity’s Gate, sanatçının ünlü eserlerinin pek çoğunu sergileyip ölümsüzlüğe kavuştuğu yıllara ışık tutuyor. Daha çok sanatçının yaşadığı psikolojik gelgitlerle ilgilenen film, sadece adıyla değil pek çok yönüyle sanatçıya saygı duruşunda bulunuyor. Buna karşın teknik açıdan fazla sıra dışı olma arzusu filmin hikaye anlatıcılığına zarar vermiş ve ortaya seyir zevki düşük bir iş çıkmış…
Yaş itibariyle Van Gogh’un öldüğü yaştan çok daha yaşlı olsa da Willem Dafoe, yönetmen Julian Schnabel’in bu rol için en başından beri düşündüğü isimmiş ki filmi izledikten sonra nedenini anlamak zor değil. Willem Dafoe, gerçekten çarpıcı bir performans sergilemiş. Geçen yıl The Florida Project ile silip süpürdüğü ödülleri abartılı bulmuştum ama burada gerçekten çok etkileyici. Filmin yakın plan çekimleri belki seyir zevkini düşürmüş ama Willem Dafoe’nin performansını parlatmış… Dafoe’nin yanı sıra Theo Van Gogh rolünde Rupert Friend, Paul Gauguin rolünde Oscar Isaac ve rahip rolünde Mads Mikkelsen filmin diğer dikkat çeken isimleri durumundalar…
Uzun lafın kısası At Eternity’s Gate ilgi çekici anları olsa da, görüntü yönetimi açısından çarpıcı bir iş olsa da konusunun hakkını tam veremeyen vasat bir Van Gogh biyografisi. Geçtiğimiz yıl izlediğimiz Loving Vincent’in hafızalarımızda tazeliğini koruyor olması da filmin önemli dezavantajlarından…
Yorum Yazın