2015’in en sıradışı filmlerinden bir tanesi genç Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos imzalı The Lobster oldu. Daha önce Yorgos Lanthimos’un hiçbir filmini izlememiştim ve nasıl bir filmle karşılacağımdan habersizdim. Evet konu ilgi çekiciydi ve fragman da çok hoştu ama bu konu nasıl işlenecek önemli olan nokta o idi. Fakat ne yazık ki Yorgos Lanthimos ile olan bu ilk buluşmamız pek olumlu geçmedi…
The Lobster, yakın gelecekte geçen bir distopya filmi. Yalnız kalmanın suç sayıldığı bir şehirde yalnızlar bir otele alınıyorlar ve burada 45 gün içerisinde kişilerin kendilerine uygun eş bulmaları bekleniyor. Eğer ki uygun eşi bulamazlarsa ceza olarak kendi seçtikleri bir hayvana dönüşeceklerdir…
Film aslında birbirinden farklı iki ana kısımdan oluşuyor. İlk kısımda birlikte olma baskısını, ikinci kısımda ise bunun tam tersi olan yalnız olma baskını görüyoruz. E tabii ikisinin de pek kabul edilebilir bir durum olduğu söylenemez. Filmin ilk kısımdaki işleyişi gayet ilgi çekiciydi ve olayların nereye doğru gideceğini ilgiyle takip ettim ama ikinci yarısı o kadar kötü ve dağınık olmuş ki orijinal bir fikir anca bu kadar kötü batırılabilirmiş.
Bu filmde ilk kez Hollywood oyuncularıyla çalışan Yorgos Lanthimos; Colin Farrell, Rachel Weisz, Lea Seydoux, John C. Reilly, Ben Whishaw gibi isimlere kadroda yer vermiş. Kadroda özellikle Colin Farrell ve Rachel Weisz’in gayet iyi iş çıkardıklarını söylemek mümkün.
Neticede The Lobster, benim pek sevemediğim fazla tuhaf bir film olmuş. Belki ikinci yarısı daha iyi yazılabilseymiş yılın en hoş sürprizlerinden biri haline dönüşebilirmiş ama bu hali fazla vasat. Yine de sıradan filmlerden sıkılıp, orijinal bir şeyler izlemek isteyenlere önerilebilir…
[…] Yorgos Lanthimos, 2009’da Dogtooth ile yaptığı çıkışın ardından 2015 yapımı The Lobster ile ülkesi sınırları dışına çıkarak asıl patlamasını yapmıştı. Arayı fazla açmayan […]