Her ne kadar 2012 yapımı olsa da iki yıl öncesinin Oscar yarışında yer alan “The Hunt” ya da orijinal adıyla “Jagten” bana kalırsa son yıllardaki en iyi birkaç film arasında yer alıyor. Oldukça etkileyici ve anlatacak önemli şeyleri olan filmden sonra Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’ün bir sonraki işi “Far from the Madding Crowd” oldu. Aslında türü itibariyle pek ilgimi çekmeyen cinsten bir film olarak gözükse de “The Hunt” sonrasındaki Thomas Vinterberg filmini es geçmek olmazdı. Fakat ne yazık ki Far from the Madding Crowd, “The Hunt” kalitesinin çok uzağında, zayıf bir iş…
“Far from the Madding Crowd” ya da beğendiğim Türkçe adıyla “Çılgın Kalabalıktan Uzak” 19. yüzyılın sonlarında çıkmış ünlü klasik romandan uyarlanmış bir film. Hatta bu romanın sinemaya ilk uyarlanışı da değil. 1967’de de Oscarlı yönetmen John Schlesinger tarafından sinemaya uyarlanmış. Tabii o filmin günümüzde çok çok küçük bir izleyiciye ulaştığını düşünürsek yeniden uyarlanma çok da sürpriz olarak gözükmüyor. Nitekim bu tarz klasiklerin pek çoğunun birden fazla uyarlaması var…
Konu itibariyle “Far from the Madding Crowd” kendi ayakları üstünde durmaya çalışan, güzel ve güçlü bir kadın görüntüsündeki Batsheba Everdene’in üç farklı erkek karşısında düştüğü, içinden çıkamadığı kararsızlık halini konu alıyor. Filmdeki olaylar eski dönem İngiltere’sinde geçiyor tıpkı romandaki gibi…
Filmin konu itibariyle bana hitap edemediğini yazının başında söylemiştim. Açıkçası romantizm odaklı dönem dramaları benim için ilgi çekiciliğini kaybedeli çok oldu. Tabii bu filmde romantizmin pek önde olduğunu söylemek zor daha çok bir kadının evliliğe bakışını, belki bu düşünceye direnmeye çalışmasını izliyoruz ama yine de tüm bunlar benim için yeterince ilgi çekici değil. Bununla birlikte filmin fazlasıyla kasvetli bir havada geçen durgun hali de iki saatlik sürede filmin yer yer çok sıkıcı olmasına sebep olmuş.
Filmin olumlu tarafından da bahsedeceksek öncelikle işe Carey Mulligan’dan başlamamız gerek elbette. Her ne kadar çoğu zaman birbirine benzeyen rollerde yer aldığını düşünsem de Carey Mulligan’ı izlemekten büyük keyif alıyorum. Bu filmdeki performansı da filmi taşıyan ve çekilebilir kılan temel etkendi. Belki film daha iyi çıkmış olsa bu yılın Oscarlarında kendisinin adının geçmesi de söz konusu olabilirdi. Artık Suffragette’i bekleyeceğiz onun için. (Bu arada o filmde sürekli birbirine benzeyen rollerde yer alması olayını da aşacak gibi gözüküyor.)
Erkek oyunculardan Matthias Schoenaerts, Gabriel rolüyle filmde biraz daha öne çıkan isimdi. Fakat kendisinin iticiliği filmden beni iyice uzaklaştıran etkenlerden biri oldu. Son dönemde Masters of Sex ile gündemde olan Michael Sheen filmin en iyi erkek oyuncu performansına sahip olsa da çok fazla süre aldığını söylemek güç. Tom Sturridge ise Mattias Schoenaerts’in performansından bile daha itici olmayı başarmış, yani zoru başarmış.
Özetle Far from the Madding Crowd benim için yılın ilk yarısının hayal kırıklığı filmlerinden biri oldu. Gerçi pek bir beklentim de yoktu ama sonuç olarak “The Hunt” sonrası Thomas Vinterberg’e yakışan film bu değildi. Keşke daha iyi bir filmle yükselişini sürdürebilseydi…
Yorum Yazın