Yoğun bir dönem geçiriyor olmam ne yazık ki bloga olumsuz yansımış durumda. Bu süreçte dizi ve filmleri izlemeye devam ediyorum tabii. Fakat yazacaklarım biraz birikmiş durumda. Umarım dizilerin birer birer sezon finali yapacağı bu dönem yani Nisan sonu, Mayıs başı dönemi öncesi biriktirdiklerimi yazabilirim.
Dizimize geçecek olursak, bu yazımızda ekranların en utanmaz dizisi olan Shameless’ın beşinci sezonunu ele alacağım. Showtime ekranlarında devam eden dizi tüm aykırılığına rağmen hem dünyada hem Türkiye’de büyük ilgi görüyor. Sanırım ülkemizdeki en çok izlenen yabancı dizilerden bir tanesi Shameless. Elbette o izleyicilerden bir tanesi de benim. Zaman zaman inişli-çıkışlı bir grafik çizse de Shameless izlemeye değer farklı bir yapım. Gallagherlar tüm aykırılıklarına, uç noktalarda oluşlarına rağmen kendimizi içlerinden biriymiş gibi hissedebileceğimiz tuhaf bir aile…
Sezona geçmeden önce diziyle ilgili komedi mi drama mı tartışmaları hakkında görüşümü belirtmek istiyorum. Biliyorsunuz yıllardır Emmy ve diğer ödüllerde hep drama kategorisinde yarıştı Shameless fakat geçen yıl Orange Is the New Black komediye geçme kararı olunca “Orange Is the New Black bile komediyse biz de komediyiz o zaman, daha kolay adaylık alırız” dedi Shameless ekibi ve komediye geçtiler. Bu durum da yıllardır ödüllerde hakkı yenen William H. Macy’nin Emmy ve birçok diğer ödüllerde aday oluşuyla sonuçlandı. Bu yıl ise yenilenen Emmy kurallarıyla Orange Is the New Black’e “sen dramasın” dedi Televizyon Akademisi doğru bir şekilde, fakat Shameless için ise “sen komedide kalabilirsin, sıkıntı yok” dedi. Benim görüşüme gelirsek Shameless içinde komedi ögelerini de barındıran fakat işleyişi drama şeklinde olan bir dizi. Zaten ben şahsen 30 dakika üstündeki dizileri kendi dizilerimi kategorilendirirken drama kategorisine alıyorum ama süreyi göz ardı edip baktığımda da dizinin %60 drama, %40 komedi olduğuna inanıyorum. Neyse yine de %40 çok düşük bir oran değil o nedenle Shameless’ın komedide yarışmasına pek itirazım yok. Fakat ben büyük ihtimalle kendi ödüllerimde drama olarak değerlendireceğim, haberiniz olsun…
Shameless, geçtiğimiz sezonda yani dördüncü sezonda dram yönüne epey ağırlık vermişti. Gerek Frank’in durumu, gerek Liam ile ilgili konular falan bazı bölümlerde ağlatacak kadar duygusala bağlamıştı dizi. Bu da bence diziye yaramıştı ve en iyi sezonlarından birini geçirmişti Shameless. Bu sezon ise belki de Emmy’deki geçişlerinin de etkisiyle dram yükü hafifletilmiş daha enerjik, daha eğlenceli görünümlü bir Shameless vardı karşımızda. Fakat ne var ki karakterlerin hikayelerinin gidişatlarının iyi olmaması bazı bölümlerin zayıf kalmasına neden oldu.
Gallagherlar bu sezon da çeşitli sorunlarla karşı karşıya geldiler. Her zamanki gibi zeki (kısmen), çevik (kısmen) ve ahlaksızdılar (kısmen değil). Karakter zenginliği yüksek dizilerden biri olan Shameless için sezon yorumunu da karakterler üzerinden devam ettirmek daha doğru olacak. Bundan sonraki kısımda ufak tefek spoiler sayılabilecek bilgiler olabilir.
William H. Macy’nin harikalar yaratmasıyla ortaya çıkan Frank karakteri bir yandan kendinden nefret ettirse de diğer yandan bir şekilde kendisine gizli bir sempati duymamızı sağlamaya devam etti bu sezonda da. Geçen sezonki zor anlarından sonra bu yıl yeniden sağlığına kavuşan Frank bu kez insanlığa armağan edeceği yeni bir içki üzerinde çalışmalar sürdürdü. Organ bağışçısının babasıyla oldukça komik sahnelere imza attı. Fakat bu sezon Frank ile ilgili en önemli olay kesinlikle son bölümlerdeki ölümün eşiğindeki genç ve güzel doktor Bianca ile olan ilişkisiydi. Bojana Novakovic’in harika performansı sezona dair en güzel şeydi. Son günlerini en iyi şekilde geçirmeye çalışan Bianca’nın sahneleri gerçekten görülmeye değerdi. Umarım Bojana Novakovic’i bu sezonki rolü sonrası yapımcılar keşfeder ve iyi projelerde görmeye devam ederiz.
Fiona karakteri Shameless izleyicilerinin herhalde en sevdiği karakterlerden biri olsa gerek. Emmy Rossum’un her sezon ödüllerde hakkının yendiğini de iddia etmişimdir hep. Fakat ne yazık ki Fiona karakteri özellikle bu sezon çok yanlış bir yere doğru sürüklendi. Ailenin toparlayıcı üyesi, adeta annesi gibi görmeye alıştığımız Fiona, Jimmy’nin ayrılışı sonrasında bir türlü kendini toparlayamadı. Ailesi için eskisi gibi sorumluluk almaktan çok uzak olan Fiona sezon içerisinde pek çok farklı erkekle birlikte oldu. Artık Fiona’nın sevgililerinin hesabını yapmaktan yorulduk. Umarım gelecek sezonlarda Fiona’nın istikrarlı bir ilişkisi olur ve farklı konular etrafında görebiliriz.
Ailenin en sevdiğim fertlerinden biri olan Lip’in de ilişkileri Fiona’dan çok farklı sayılmaz. Okuldaki işleri yoluna koymak için uğraşan Lip bu sezon okuldaki profesörüyle garip bir ilişki içerisine girdi. Fakat artık Lip’in de her ilişkisinde aşırı rahat kişilere denk gelmesi anlamsızlaşmaya başladı. Amanda ile ilişkilerinin daha farklı bir noktaya gitmesini isterdim şahsen, bu profesör olayı pek gereksiz oldu bence. Öte yandan dizinin en sevimsiz karakterlerinden biri olan Mandy’den ise en azından şimdilik kurtulduğumuza sevindim. Lip’in Mandy’ye tüm yaptığı kötü şeylere rağmen sanki gerçekten melekmiş gibi “sen çok iyilerini hak ediyorsun” gibisinden olan yaklaşımı diziden soğuma sebebiydi resmen.
Geçen sezonla birlikte ergenliğe adım atan ve kötü yollara sapan Debbie’nin sahneleri bu sezon geçtiğimiz yıla göre daha iyiydi. Kendisini yanlış yollara saptıran arkadaş tayfasından kurtulan Debbie bu sezon daha doğru ilişkiler içerisine girmeye başladı. Evet hala çocuk olarak gördüğümüz Deb’imizi bu tip durumlarda görmek hala hoşumuza gitmiyor ama bu gerçeği kabullenmemiz gerek artık. Dövüş kursuna gitmesi de tam bir Galleghar’a yakışan hareket oldu. Yalnız sezon finalindeki gelişme karakteri nasıl bir noktaya götürür şimdilik soru işareti.
Debbie ile birlikte ergenlik dönemini yaşayan bir diğer karakterimiz ise Carl. Geçen sezon dizide iyice önemli bir karakter haline gelen ve sezonun en iyi yanlarından biri olan Carl karakteri bu sezon biraz etkisini yitirse de sezon finaline doğru yaşanan önemli gelişmelerin merkezindeydi. Henüz çocuk yaşta uyuşturucu işlerine giren Carl’ın en büyük desteği Frank’ten görmesi ise Frank’ten nefret etmek için sebeplerden biriydi. Adeta kendi isteğiyle girdiği ve kurs olarak gördüğü hapishanede Carl’ın neler yapacağını ise gelecek sezon göreceğiz. Gelecek sezona dair en merak ettiğim konulardan biri Carl’ın ve yeğeni Chucky’nin maceraları…
İtiraf etmem gerekirse Gallagher ailesi arasında en sevemediğim karakter Ian. Karakterin başından geçenler benim için çoğu zaman ilgi çekici olmaktan uzaktı. Bipolar bozukluğa sahip olan Ian’ın sahneleri benim için bu sezon da çoğu zaman can sıkıcıydı. Fakat kabul etmem gerekir ki Ian ve Mickey’nin ilişkisi ekranlardaki en ilgi çekici eşcinsel ilişkiler arasında. Özellikle ilk sezonlarda nefret ettiğim Mickey karakterini bana sevdirmeyi başaran Noel Fisher’ın hakkını teslim etmem gerekiyor. Dizideki en iyi oyunculuklardan bir tanesini kendisi sergiliyor. Cameron Monaghan’ın da ondan aşağı kalır yanı yok..
Yarı Gallagher olan Sammi de bu sezon dizide önemli yere sahipti. Sezonun ilk kısmında Sheila ile rekabet halinde olan Sammi bu süreçte kendinden nefret ettirdi. Fakat çoğu kişinin kendinden nefret etmesine sebep olan olay sezonun son kısımlarında gerçekleşti. Doğrusu ben o olayda Sammi’yi pek suçlayamadım. Çünkü oğlu Chuckie ile ilgili olarak diğer Gallagherlar büyük haksızlık ettiler Sammi’ye. Görünen o ki hiçbir zaman Gallagherlara kendini kabul ettirmeyecek Sammi.
Gallagherların komşuları, yakın dostları Kevin ve Veronica’nın sevimli ilişkisi ikizlerin gelişiyle birlikte bu sezon ilginç bir noktaya taşındı. Dünyanın en iyi babası olma rolünü üstlenmeye çalışan Kevin, buna karşılık olarak V’den takdir görmek yerine garip bir şekilde tepki gördü. İkilinin arasında istenmeyen pek çok şey yaşandı sezon boyunca. Doğrusu Veronica’nın bu şekilde tepki vermesi kabul edilebilir bir şey değildi. Bir annenin o tip tepkiler vererek çocuklarını önemsememesini gerçekten anlamlandıramadım. Neyse ki sezon finalinde o konuda da olumlu gelişmeler yaşandı. Söylemeden geçemeyeceğim Svetlana’nın da ikili arasındaki konumu eğlenceli sahnelerin yaşanmasına sebep oldu.
Toparlamak gerekirse Shameless’ın 5. sezonu özellikle çok iyi geçen 4. sezona göre biraz zayıf kaldı. Bunda temel etken senaristlerin çoğu karakter için yanlış rotalar çizmesiydi. Buna karşın son bölümlerde diziye dahil olan Bianca karakteri diziye yeni bir tat kattı. Tabii diğer karakterlerle ilgili de zaman zaman çok eğlenceli, iyi kısımlar vardı. Tamamen olumsuz bir durumdan da bahsetmiyorum. Gelecek sezon özellikle Fiona karakterine bir çeki düzen verirse senaristler dizi yeniden eski tadını kolayca yakalayabilir…
Yorum Yazın