1999 yılındaki ilk filmi American Beauty ile rüya gibi bir kariyer başlangıcına imza atan Sam Mendes, sonrasında en farklı Tom Hanks filmlerinden biri olan Road to Perdition ile başarısının tesadüf olmadığını göstermişti. Ne var ki sonrasında yönetmenin kariyeri düşüşe geçmeye başladı. 2010’lu yıllarda Skyfall ile James Bond serisini şahlandıran yönetmen kendini de yeniden bulmuş oldu. Oscar’ı kazandığı ilk filminden tam yirmi yıl sonra İngiliz yönetmen ikinci Oscar’ını almak için ikinci önemli kariyer filmiyle karşımızda…

Sam Mendes’in James Bond serisinin ardından nasıl bir işle döneceğini ciddi anlamda merak ediyordum. Fakat Birinci Dünya Savaşı filmiyle döneceği biraz hayal kırıklığı yaratmıştı. Çünkü savaş filmlerinin hemen her türlüsü yapıldı ve yeni söz söylemeye pek müsait bir tür değil. Günümüzde hala yeni savaş filmi yapmak isteniyorsa ya meseleye çok farklı bir yönden yaklaşabilmek gerekli, ya da daha önce anlatılanları çok daha etkili bir yolla anlatıp “en iyisi benim” diyebilmek gerekli. Şüphesiz bunlardan ikincisi daha da zor olanı. Malum daha iki yıl önce Christopher Nolan’ın denediği Dunkirk bile teknik açıdan başarılı olsa da kariyerinin en zayıf filmlerinden biri olarak kalmıştı. Fakat Sam Mendes’in 1917’si zor olanı başarıyor. Özellikle teknik açıdan çığır açarak bugüne kadar yapılan savaş filmleri arasında zirveyi zorluyor…

Filmin senaryosunu Krysty Wilson-Cairns ile birlikte yazan Sam Mendes, filmin hikayesini oluştururken dedesinin anlattığı gerçek hikayelerden etkilenmiş. Blake (Dean-Charles Chapman) ve Schofield (George MacKay) pek bir meziyeti olmayan iki sıradan genç askerdir. Blake’in abisi ise başka bir birlikte teğmendir. Blake, general tarafından geri çekilme emrini iletmek üzere Schofield ile birlikte abisinin birliğine gönderilir. Fakat ikili için bu görev adeta imkansız bir görevdir…

1917, senaryosuyla çığır açıcı ya da fark yaratan bir film değil. Hatta Saving Private Ryan ile ana hikayesinin az çok benzediğini söylemek de mümkün. Eğer filmi olay örgüsü için izleyeceksiniz ya da bol çatışma, bol aksiyon için izleyecekseniz hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Çünkü film tamamen bir yönetmen filmi ve aslında filmin başrolü yaratmış olduğu savaş atmosferinin ta kendisi…

Çoğu savaş filminde düşülen en büyük hata çok fazla karakteri bir anda önümüze atıp onlarla empati yapmamızın beklenmesi. Bu beklenti benim için neredeyse hiçbir zaman için gerçeğe dönüşmüyor. Olaylar ne kadar trajik olursa olsun hakkında çok az şey bildiğim, hepsi birbirine benzeyen karakterler benim için çok da anlam ifade edemiyor. Onlarla ciddi bir bağ kuramıyorum… 1917 ise bu yolu seçmiyor ve bize iki tane kanlı canlı karakter veriyor. Evet, aslında onların da haklarında çok az şey biliyoruz ama tüm film boyunca onlara odaklanmış olmamız sayesinde çok geçmeden yolculuklarına ortak oluyor ve onların yaşadıklarını gerçek anlamda hissedebiliyoruz. Teknik başarısının yanında 1917’yi çok iyi bir film yapan en önemli faktörlerden biri de bu…

Peki nedir 1917’yi teknik açıdan bu kadar iyi yapan şeyler? En başta filmin tek plan olarak tasarlanmış olması çok farklı bir sinematik tat almamızı sağlıyor. Aslında film tek parça halinde çekilmemiş olsa da bir karartı sahnesi dışında komple tek parça gibi çekilmiş hissettiriyor… Bazen yönetmenler şekilciliği ön plana koyup işin duygusunu, verdiği tadı çok önemsemeyebiliyor. Fakat burada öyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Filmin tek plan olması mükemmel bir tercih ve uygulaması da mükemmel… Filmde Sam Mendes ile birlikte gelmiş geçmiş en önemli görüntü yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Roger Deakins çalışmış ki kendisi son yıllarda çok formda. Burada da muhteşem görüntüler sunarak kendi kariyerinin zirve işlerinden birine imza atmış. Üzerine önceki savaş filmlerinden farklı hissettiren üstün prodüksiyon tasarımı, etkileyici müzikleri ve başarılı efektleri de eklenince bugüne dek cephedeki savaş atmosferini en iyi yaşatan film ortaya çıkmış…

Filmin başrolündeki Dean-Charles Chapman ve George MacKay çok başarılılar. Özellikle George MacKay adını bir kenara yazmamız gereken bir isim. Filmdeki performansı şahane. Bu iki çok tanınmamış oyuncu dışında filmde pek çok ünlü var ancak hepsi kısa kısa sürelerde gözüküyorlar ve gözüktükleri anlarda iyi iş çıkarıyorlar. Colin Firth, Andrew Scott, Mark Strong, Benedict Cumberbatch ve Richard Madden bu isimler arasındalar…

1998’de Steven Spielberg’in yönettiği Tom Hanks’in başrolünde yer aldığı Saving Private Ryan sonraki filmler için hep kıyas noktası oldu. Evet Saving Private Ryan’ın 1917’den daha etkileyici olduğu alanlar mevcut ve her zaman türün başyapıtlarından olarak anılmaya devam edecek. Fakat bana kalırsa 1917, teknik açıdan Saving Private Ryan’dan da başarılı ve artık yeni kıstas noktası olmayı hak edecek kadar başarılı bir film…

Eğer senaryosuyla da yenilikçi, öne çıkan bir iş olabilseydi 1917 tüm zamanların en iyi filmleri arasında bile anılabilirdi. Fakat bu haliyle de yılın en iyi filmlerinden biri, tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biri. İzleyebileceğiniz en yüksek kalite ve özenle izlemelisiniz…

1917

9

Puan

9.0/10

2 Yorum

  1. Empire of Light (2022) - izleryazar

    […] iki filmle kariyerine başlayan yönetmen, arada daha ortalama işlere imza atsa da son filmi 1917 ile yeniden kariyerinin ilk yıllarına dönüş sinyali vermişti. Ne var ki Empire of Light bu […]