2017 yapımı The Big Sick ile son yılların en iyi romantik komedilerinden bir tanesine imza atan Michael Showalter, buna karşın henüz bir yönetmen olarak kendisini tam anlamıyla kanıtlayabilmiş değil. Showalter’ın yeni filmi için bizi heyecanlandıran ana faktör ise henüz Oscar kazanamamış önemli isimlerden olan Jessica Chastain’in ilk Oscar’ını kazanmasını sağlama ihtimalinin yüksekliğiydi. Her ne kadar filmle ilgili gelen ilk eleştiriler tat kaçıran cinsten olsa da Chastain’in performansı övgülerin odağıydı ve Oscar’ın erken favorilerinden oluşunun haklı gerekçelerle olduğu kanıtlanmış oldu…

Küçüklüğünden bu yana dini çevrelerle iç içe olan Tammy Faye (Jessica Chastain), genç yaşta kendisi gibi genç vaiz Jim Bakker (Andrew Garfield) ile tanışır. Oldukça saf görüntüdeki bu iki dindarın televizyona adım atması ise bir imparatorluğun başlangıcı anlamına gelir ve kısa sürede ikili Amerikan televizyonlarındaki televanjelist çağını başlatır…

Tammy Faye, Amerikalılar arasında gerçek anlamda çok ünlü bir figür olsa da Amerika dışındaki bilinirliği çok zayıf ünlülerden biri. Filmi izlemeden önce benim kendisi hakkındaki bilgim de adı çeşitli skandallara karışmış bir televanjelist olduğundan fazlası değildi. Filmin ilk anlarında karşımıza çıkan belgesel niteliğindeki bilgi de bununla oldukça paraleldi ve hiçbir ön bilgisi olmayan izleyiciye küçük bir hazırlık niteliğindeydi… Buna karşın bu ön bilgi aslında yetersiz bir ön bilgiymiş. Bu ön bilgi doğrultusunda filmden beklentim dini kullanarak zenginleşen sahtekarlara yönelik eleştiriydi. Bu eleştiri, belki yeni ve heyecan verici bir anlama gelmeyecekti ama bu tip bir konunun yarattığı doğal beklenti bu…

Tammy Faye ile ilgili olarak eksik bilgim ise aslında kendisinin diğer televanjelist figürlerin yanında sevilebilir bir tarafının da bulunmasıydı. Özellikle LGBT’nin dini çevrelerde anılmasının bile kabul görmeyeceği bir ortamda dini içerikli programlarda AIDS’lilerle röportaj yapıp LGBT bireylere açık destekte bulunması oldukça çarpıcıymış. Bugün geldiğimiz noktada Amerika’da pek çok kilisede LGBT bayraklarının sallandığı düşünülürse Tammy Faye’in çağının ötesinde bir din insanı olduğu bile iddia edilebilir… Tabii din insanı denilebilirse…

İşte filmin Tammy Faye’in bu yönlerinin öne çıkarılıp kendisinin son derece saf, sonsuz pozitiflik dolu ve tamamen eşinin mağduru bir kadın olarak portresinin çizilmesi beni bir hayli şaşırttı. Çünkü beklentim asla bu tarz bir film değildi ve insanların dini duygularıyla oynayıp sonsuz zenginleşen bir kadının fazla iyi olarak yansıtılması doğrusu çok da hoşuma gitmedi. Evet, Tammy Faye’in iyi olduğu yönleri olabilir ama tamamen masum olduğuna pek inandığım söylenemez… Kaldı ki öyle kabul etsek bile kendisini tamamen aklayan bir filme ihtiyacımızın olup olmadığı ve izleyene ne kattığı tartışmalı bir konu…

Bir belgeselden uyarlanan film, şekil olarak da bunu belli etmeye çalışmış ve zaman zaman araya bilgiler serpiştirmiş. Bununla doğrudan bir problemim olmasa da genel anlamda filmin kurgusunu çok beğendiğimi söyleyemem. Pek çok zaman diliminde ilerleyen filmde hemen hiçbir dönemin hakkı tam anlamıyla verilememiş. Ne Tammy Faye ve Jim’in ilişkilerinin başlangıcı, ne televizyondaki yükseliş serüvenleri, ne de zirvenin görkemi etkileyici bir şekilde aktarılabilmiş. Burada hem senaryonun hem kurgunun ciddi bir eksikliği söz konusu. Yönetmen Michael Showalter da işleri iyileştirecek ekstra bir şey sunamamış…

Filmi sevin ya da sevmeyin inkar etmesi zor iki gerçek var. Biri Jessica Chastain’in muhteşem performansı, diğeri Jessica Chastain’in muhteşem makyajı… Daha çok kısa bir süre önce Scenes from a Marriage‘de izlediğim ve duru güzelliğiyle kendisine hayran bırakan Jessica Chastain bu filmde gitmiş ve yerine bambaşka bir kadın gelmiş. Performansını belki abartılı bulanlar olabilir ancak oynadığı kişinin gerçekten çok tuhaf ve abartılarla bezenmiş bir kişilik olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Jessica Chastain, karakteriyle inanılmaz bir şekilde bütünleşerek bugüne kadarki en güçlü performansını sergilemiş. Filmde karakteriyle birlikte her duyguyu adeta yaşamış. Müzik performanslarında da çok iyi iş çıkarmış. Eğer film biraz daha fazla iyi olsaydı Chastain’in Oscar kazanmasına kesin gözle bakabilirdik ancak şu koşullarda Spencer‘daki Kristen Stewart’ı yenebileceğinden emin değilim…

Filmin diğer başrolü Andrew Garfield da kariyerinin dikkat çekici performanslarından birini sunmuş. Fakat hem onun karakterinin çok iyi işlenememesi hem de makyajının tam oturmaması performansının tam değerine ulaşmamasına neden olmuş. Yine de bu yıl daha iyi olduğu tick, tick, Boom…! olmasa muhtemelen bu filmle de ödül muhabbetlerinin içinde kalabilirmiş. Bu iki isim dışında ise filmde dikkat çeken bir isimden söz etmek zor…

Neticede The Eyes of Tammy Faye benim pek sevdiğim bir film olmadı. Konusunu önemsiz, işlenişini yetersiz buldum. Buna karşın Jessica Chastain’in Oscar kazansa itiraz edemeyeceğim kalibredeki performansı filmi biraz olsun kurtarmış. Eğer Oscar adayı performansları izleme gibi bir takıntınız yoksa rahatlıkla es geçebilirsiniz…

The Eyes of Tammy Faye

5

Puan

5.0/10