İtalyan yönetmen Dario Argento’nun yönetmenliğinde 1977 yılında çekilen Suspiria, korku türünün klasikleri arasında anılan ve türün meraklıları arasında saygın bir yere sahip önemli bir yapım olsa da muhtemelen korku filmlerine epey mesafeli olan ve bu zamana kadar izlememiş benim gibilerin muhtemelen hayatlarının hiçbir dönemlerinde izleme radarına girmeyecek bir film. Geçtiğimiz yıl Call Me by Your Name ile kariyerinin zirvesini gören bir başka İtalyan yönetmen Luca Guadagnino işte bu korku kültünün yeniden sinemaya uyarlanmasıyla karşımızda… Guadagnino’nun kariyerinin zirvesindeyken böyle riskli bir topa girmesi ve kendi sularının epey dışına çıkması epey şaşkınlık yarattı. Normalde bu türün en üst düzeyindekiler haricindeki örneklerine kolay kolay bulaşmak istemeyen biri olarak Guadagnino’nun Call Me by Your Name’den sonra nasıl bir şey yapacağının merakından sinemanın yolunu tuttum…

Filmimiz Berlin’de bir dans okulunda geçiyor. Filmin başında Patricia (Chloe Grace Moretz) adlı genç bir dansçının gizemli şekilde ortadan kayboluşunu ve psikiyatrisine okuldaki cadılardan bahsedişini görüyoruz. Daha sonra dans okuluna yeni gelen Susie’nin (Dakota Johnson) hızlı yükselişiyle dans okulundaki dengeleri değiştirmeye başlattığını izlemeye başlıyoruz…

Suspiria, izlemesi zor hatta çok zor bir film. Yönetmen, kurgusal seyir zevkini umursamayarak filmi tamamen metafor yağmuruna tutmuş ve hemen her sahneye kendince anlamlar yüklemeye çalışmış. Bu tarz metafor sinemasının hayranları Suspiria’ya bayılacaklardır hatta yılın en iyi filmlerinden biri olarak ilan edebilirler. Fakat hem metafor sinemasına mesafeli biri olarak hem de bu tarz korku filmlerinden haz etmeyen biri olarak Suspiria’dan büyük ölçüde nefret ettim. Özellikle bu kadar zor ve bence içerik olarak çok dolu olmayı istemesine karşın boş olan bir filmin 2 saat 32 dakika gibi fazlasıyla uzun bir süreye sahip olması yönetmenin en büyük günahı olmuş…

Suspiria’dan ve özellikle de filmin senaryosundan büyük ölçüde nefret olmuş olsam da teknik anlamda filmin başarılı olduğu noktaların hakkını vermek lazım. Luca Guadagnino’nun son iki filmi A Bigger Splash ve Call Me by Your Name görüntü yönetmenliği açısından muazzam işlerdi. Bu film de onlar kadar olmasa bile çarpıcı bir görüntü yönetimine sahipti. Müzikler ve dans koreografileri de oldukça başarılıydı. Özellikle final dans sahnesi filmin seyir zevki gerçekten yüksek ve akılda kalıcı belki de tek sahnesiydi.

Filmin başrolünde yer alan Dakota Johnson üst düzey performansıyla kariyerinin yeni zirvesini belirlemiş. Dans sahnelerindeki performansıyla, filmin gizemini başarılı şekilde yansıtmasıyla filmin tutunulabilecek ender dallarından biriydi. Filmde üç rolde birden oynayan Tilda Swinton ise yine ne kadar ilginç bir oyuncu olduğunu göstermiş. Artık Tilda Swinton’ın bizi şaşırtması için bu tarz rollerden çok daha sıradan roller alması gerekiyor belki de? Tanınmaz hale geldiği erkek doktor rolünü canlandırması bence son derece gereksiz olmuş ve yer yer sırıtmış. Keşke bu kadar makyajla zorlamak yerine role uygun başka bir oyuncu seçilseymiş? Chloe Grace Moretz, Mia Goth ve ilk filmin başrolü Jessica Harper filmin diğer önemli oyuncuları arasındalar…

Filmin sevenlerine ve teknik anlamdaki olumlu noktalarına saygı duymakla birlikte ben Suspiria’yı hiç sevmedim, hatta zar zor tamamladım. Bol metaforlu korku filmlerini sevenlerdenseniz şans vermek isteyebilirsiniz…

Suspiria

3

Puan

3.0/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.