2017’nin en büyük sürprizlerinden birine bugüne dek daha çok oyunculuk yönüyle karşımıza çıkan Greta Gerwig imza attı. Daha önce 2008’de Joe Swanberg ile birlikte pek başarılı sayılmayacak, kimsenin bilmediği bir denemeye imza atan Gerwig, ilk solo filmiyle dikkatleri üzerine çekerek ödül mevsiminin en çok konuşulan isimlerinden biri haline geldi. Amerika’da elde ettiği gişe başarısıyla da adından söz ettiren film, RottenTomatoes’ta uzun süre sadece olumlu eleştiri alıp rekora koşmasıyla da konuşuldu. Peki Lady Bird gerçekten bu kadar kusursuz ve övgüyü hak eden bir film mi?
2000’lerin başında Sacramento’da bir Katolik lisesinde son sınıf öğrencisi olan Christine, kendisine verilen adı reddeder ve “Lady Bird” olarak anılmak ister. Dar gelirli bir aileden gelen Lady Bird, tıpkı adını reddettiği gibi yaşamına dair pek çok şeyi reddetmektedir. Katolik lisesinde olmaktan memnun değildir, Sacramento’da yaşamaktan hiç memnun değildir ve o dönemlerdeki hemen her genç kız gibi annesiyle sürekli kavga halindedir…
Lady Bird, kendi kimliğini oluşturmaya çalışan bir genç kızın hikayesini gerçekçi bir şekilde ele alıyor. Özellikle filmdeki anne-kız çekişmesi başarılı bir şekilde tasvir edilmiş. Fakat sorun şu ki Lady Bird’ün daha önce anlattığı konu her yıl pek çok film tarafından ele alınıyor ve Lady Bird de onlardan çok farklı bir şey söylemiyor. Ne çok eğlenceli, ne akıldan çıkmayıcı sahneleri, replikleri var, ne de izleyici derinden yakalayan duygusal yanı… Mesela ilgi çekici üvey kardeş figürü var filmde ama o kadar derinliksiz kalmış ki yer yer hatırladığımız varlığı tuhaf hissettiriyor.
Saoirse Ronan, Brooklyn ile birlikte kariyerinde yeni bir sayfa açmıştı ve ikinci Oscar adaylığını da genç yaşında kazanmıştı. Lady Bird’de de kariyerinde önemli bir adım atmış, performansı filmdeki en olumlu şeylerden biriydi ve bana kalırsa filmi izlenebilir kılan da başarılı performansıydı. Fakat iddia edildiği kadar Oscar kazanacak kadar iyi bir performans mı? Bence değil, kendi ödüllerimde adaylar arasında yer bulabileceğinden bile emin değilim. Fakat Oscar adaylığına itirazım yok.
Daha çok televizyondaki işleriyle tanınan ve benim de The Big Bang Theory’de Sheldon’ın annesi olarak tanıdığım, sonrasında da Horace and Pete’deki muazzam konuk oyunculuk performansıyla aklıma kazınan Laurie Metcalf şimdiden Oscar için en büyük favorilerden biri ilan edilmiş durumda. Sade ve etkili bir perforrmans, bu yıl yardımcı kadın kategorisinde rekabetin çok fazla olmadığını da düşünürsek Oscar kazanabilir gerçekten ancak mağlup edilemeyecek bir performans da değil. Rakibi Allison Janney’nin filmi I, Tonya’yı henüz izlemediğim için karşılaştırma yapamayacağım… Geçtiğimiz yıl Manchester by the Sea ile Oscar adaylığı kazanan genç oyuncu Lucas Hedges ve bu yıl Call Me by Your Name ile Oscar’ın güçlü favorilerinden olan Timothee Chalamet de filmde Saoirse Ronan’a eşlik eden isimler arasında…
Lady Bird, iyi bir gençlik filmi olarak kabul edilebilir. Başroldeki iki oyuncusunun performansı da oldukça üst düzey. Fakat neden bu kadar olay haline geldiğini, neden türündeki onlarca filmden ayrı bir yerde tutulduğunu anlayabilmiş değilim. Büyük beklentilerim sonrası bir miktar hayal kırıklığı yaşadım doğrusu…
[…] kadın yönetmen eksikliği en önemli gündem maddelerinden biri oldu ve bu ortamda Lady Bird gibi kalburüstü bir filme imza atan Greta Gerwig değer kazandı. Bu yıl da Little Women ile […]