Ülkesi Yeni Zelanda’da çektiği ilginç mizah anlayışı ürünü olan filmleriyle Hollywood’un dikkatini çekmeyi başaran Taika Waititi, Marvel yapımı “Thor: Ragnarok” ile Hollywood’a ilk adımını atmıştı. Yönetmen, Hollywood’daki ikinci filminde ise kendi tarzını daha rahat ortaya koyma fırsatı yakaladığı “Jojo Rabbit” ile bizlerle! İlk haberleri duyulduğundan beri adı Oscarlarla anılan film, Toronto’da yaptığı ilk gösterim sonrası eleştirmenleri ikiye bölüp ağır eleştiriler alınca filmle ilgili beklentilerim epey düşmüştü. Fakat sonrasında önceki yıllarda Green Book, Three Billboards, La La Land, Room gibi ödül avcısı filmlerin kazandığı Toronto Film Festivali Seyirci Ödülünü kazanınca eleştirmen yorumlarına bazen kulak asmamak gerektiğini bir kez daha görmüş olduk…
Jojo (Roman Griffin Davis), İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanya’da annesiyle birlikte yaşayan 10 yaşlarında küçük bir çocuktur. Kendi yaşlarındaki yakın arkadaşı Yorki dışında pek kimsesi olmayan Jojo, koyu bir Hitler hayranıdır. Hatta onu hayali arkadaşı olarak görür. Öte yandan annesi Rosie (Scarlett Johansson) ise oğluyla benzer hayranlık içerisinde değildir ve evlerinde genç bir Yahudi olan Elsa’yı (Thomasin McKenzie) saklamaktadır. Jojo’nun Elsa’yı bulmasıyla birlikte olaylar gelişir…
Jojo Rabbit, tehlikeli sulara girmekten çekinmeyen cesur bir komedi. İkinci Dünya Savaşı gibi insanlığın en dramatik olaylarından birinden kahkahalarla izlenebilecek bir iş çıkarmış Taika Waititi. Öyle ki filmde gülerken zaman zaman gülmenin doğru olup olmadığına dair kendinizi sorgularken bulmanız olası. Aslında İkinci Dünya Savaşından mizah çıkarmak bir ilk değil. Roberto Benigni’nin Life is Beautiful’u bu konudaki en popüler ve başarılı örnek olsa gerek. Fakat Jojo Rabbit, mizahı çok daha fazla kullanıyor. Yahudilerle ilgili şakalar yapmaktan kaçınmıyor, hatta Hitler’i çocuksu ve saf göstermekte bile sakınca görmüyor… Sonucun ise gayet başarılı olduğunu kabul etmek gerek. Karşımızda savaşın anlamsızlığını, ırkçılığın anlamsızlığını yüzümüze çok farklı bir şekilde vuran bir film var. Benzer temalı filmleri sürekli izlesek de Jojo Rabbit bana kalırsa bu farklılığı sayesinde türünün unutulmayacak filmlerinden biri olarak kalacak…
Taika Waititi, filmlerinde çocuklarla çalışmayı seven bir yönetmen. Jojo Rabbit’te de küçük oyuncu Roman Griffin Davis filmin hemen her sahnesinde yer alıyor ve harika bir performans sergiliyor… Geçen yıl Leave No Trace’teki muhteşem performansıyla tanıdığımız Thomasin McKenzie de bir kez daha kendine hayran bırakıyor. Taika Waititi’nin kendisi Adolf Hitler’i oldukça karikatürize bir şekilde canlandırarak eğlendirmeyi başarıyor. Scarlett Johansson ve Sam Rockwell kadroda işini iyi yapan yıldız isimler. Rebel Wilson, Stephen Merchant, Alfie Allen gibi tanıdık yüzler de kısa süreli olarak gözükerek filme renk katıyorlar…
Filmdeki oyunculuklar dışında teknik açıdan da her şey yerli yerinde. Taika Waititi’nin yönetmenlik stili, görüntü ve renk kullanımı yer yer Wes Anderson’ı da anımsatmıyor değil. Christine Leunens’in aynı addaki romanından uyarlanan filmin senaryosu oldukça sürükleyici, tempoyu bir an bile düşürmeyen kurgusu başarılı. Prodüksiyon tasarımı ve müzik kullanımı da gayet yerinde…
Jojo Rabbit’in mizah tarzını, mizah konusu yaptığı şeyleri sevmeyenler hatta nefret edenler illa olacaktır ancak ben her şeyiyle filmi çok sevdim. Sanırım son yıllardaki sinemada en çok güldüğüm filmlerden biri oldu ve yeri geldiğinde duygulandırdı da. Tehlikeli sulara girse de verdiği mesaj gayet net ve yanlış anlaşılmaya açık bir tarafı yok. Yılın şu ana kadarki en iyi filmlerinden biri. Bence eleştirmenlerden aldığı tepkilere karşın en iyi film dahil pek çok Oscar adaylığı da kapıda. İzleme şansı yakalarsanız kaçırmayın derim…
Yorum Yazın