Uzunca bir süredir kimselerin anlam veremediği şekilde kendini bir türlü gelemeyen Avatar devam filmlerine adayan James Cameron, bu sevda uğruna diğer projelerinden de vazgeçmeye başladı. 90’larda yayınlanıp tüm dünyada ilgi gören manga Alita’nın sinemaya uyarlaması da aslında James Cameron’ın uzunca bir süredir hayalini kurduğu projelerden biriymiş. Fakat projeye bir türlü sıra gelmeyince Cameron, senaryosunu yazıp yapımcılığını üstlendiği projenin yönetmenliğini meslektaşı Robert Rodriguez’e paslama kararı almış… Her ne kadar mangayı okumamış ve manga türüne ilgi duymayan biri olsam da filmden ilk görseller geldiğinden beri “Alita: Battle Angel” merakımı cezbetmeyi başarmıştı. Aslında 2018’de beklediğimiz film, küçük bir gecikmeyle yılın ilk aylarındaki en iddialı ve en yüksek bütçeli projelerden biri olarak karşımızda…

2563 yılındaki bir distopyanın içerisindeyiz… Dünyada büyük bir felaket sonrası çok katmanlı, her yönden çarpıcı bir yapı mevcut. İnsanlar hala yaşamlarını sürdürüyorlar ancak ortalık sayborglardan geçilmiyor. Geçimini esas olarak sayborgların bakım ve tamiratlarından kazanan Dr. Ido (Christoph Waltz), bir gün karşısında canlılığını koruyan bir sayborg parçası buluyor. Hemen işe koyulan Dr. Ido, sayborga bir vücut hazırlayarak ona yeniden yaşam veriyor. Hafızasını kaybeden ve kim olduğunun bilincinde olmayan Alita, hem yaşama ayak uydurmaya çalışıyor hem de kendisini hatırlamaya çalışıyor…

Alita: Battle Angel, her şeyden önce prodüksiyon kalitesiyle ve muhteşem görsel efektleriyle yüksek bütçesinin hakkını veren bir iş. Hem Alita karakteri ilgi çekici ve izlemesi son derece keyifli bir karakter olmuş, hem de detaylarıyla birlikte eşsiz bir dünya inşa edilmiş… Bununla birlikte aksiyon sahneleri de çok iyi çekilmiş ve normalde aksiyon sahneleri pek umrunda olmayan biri olarak Alita’nın aksiyon sahnelerinden ciddi anlamda keyif aldım…

Teknik mükemmelliğine, aksiyon sahnelerinin kalitesine karşın ne yazık ki Alita: Battle Angel, tam anlamıyla başarılı bulduğum bir film olamadı. Bunda temel sebep şüphesiz senaryonun yetersizliği. Filmdeki kötü karakterler o kadar tek düze olmuş ki hikayenin gerçekliğine inanmak mümkün değildi. Bununla birlikte filmin merkezine bir aşk hikayesi yerleştirilmiş ki ona da bir an olsun inanmak mümkün olmadı…

Filmin başrolünde Rosa Salazar, tabii ki efektlerin de güçlü desteğiyle harika iş çıkarmış. Alita, sevmesi o kadar kolay bir karakter olmuş ki sırf onun hatrına bile filmden tamamen hoşnutsuz ayrılacak çok kişi olmayacaktır diye tahmin ediyorum… Christoph Waltz da sevmesi kolay, iyi bir performans koymuş ortaya. Filmin kötülerini oynayan Mahershala Ali ve Jennifer Connelly ise bu filmle harcanmışlar, yazık olmuş. Karakterleri o kadar kötü yazılmış ki kim oynarsa oynasın ortaya aynı başarısızlık çıkacakmış…

Neticede Alita: Battle Angel, izlediğime hiç pişman olmadığım ve izlerken özellikle bazı sahnelerinde son derece keyif aldığım bir film oldu. Evet, özellikle senaryo anlamında ciddi sıkıntıları var ama görsel gücünün de etkisiyle zaman zaman sorunlarını tamamen görmezden gelmemizi sağlayabiliyor. Açık kapı bırakılan finali de ikinci filmin habercisi. Gişede beklentileri karşıladığına göre devam filmini devam filmleriyle özdeşleşen James Cameron çeker mi dersiniz?

Alita: Battle Angel

6.5

Puan

6.5/10

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.