İlk Oscar adaylığını 2010 yapımı “Winter’s Bone” ile almış olsa da Jennifer Lawrence’ı büyük bir yıldız haline getiren şüphesiz “The Hunger Games” serisi oldu. Gişede büyük başarı yakalayan serinin üç filminin yönetmeni Francis Lawrence ve Jennifer Lawrence’ın yolları bu yıl “Red Sparrow” ile bir kez daha kesişti. Soy isim benzerliği yanıltmasın, ikili arasında herhangi bir akrabalık söz konusu değil ama şu bir gerçek ki film seçimlerinde dikkatli olan ve şu sıralar Hollywood’un en çok kazananlarından olan Jennifer Lawrence’ın “Red Sparrow” tercihi biraz yönetmen hatrı gibi gözüküyor…
Oldukça yetenekli ve alanında başarılı bir balerin olan Dominika Egorova (Jennifer Lawrence), beklenmeyen zoraki gelişmeler sonucu bir anda kendini Rus ajanların yetiştirildiği Serçe Okulu’nda buluyor. Oldukça sert kuralları olan bu okulda ajan adaylarından kendilerini tamamıyla ülkelerine feda etmeleri isteniyor. Vücutları da dahil… Genç ve çekici bir kadın olan Dominika’dan beklenen katkı da hedef erkekleri etkisi altına alabilmek. Fakat işin içine CIA’in de girmesiyle birlikte Dominika için işler iyice karışır…
Normalde Amerikan yapımlarını “bunlar hep Amerikan propogandası” diyerek dertlenerek izleyenlerden biri değilimdir. Amerika yapımı filmlerde belli ölçüde Amerikan milliyetçiliği olması benim için herhangi bir problem teşkil etmiyor. Fakat bazı filmler var ki bu milliyetçilik işi rahatsız edici boyutlara ulaşıyor. Red Sparrow da ne yazık ki biraz öyle bir film. Özellikle Amerikan – Rus ilişkilerinin parlak olmadığı bu dönemde, Rus ajanların acımasız ve insani değerlerden uzak gösterilirken Amerikan ajanların melek gösterilmesi fazlasıyla göze sokulmuş ve filmin önüne geçmiş.
İşin propoganda kısmına tamamen göz yumacak olursak da aslında Red Sparrow için tablo çok parlak değil. Jennifer Lawrence her zaman rolüne en iyi şekilde hazırlanan ve genç yaşta gelen büyük başarısı tesadüf olmayan bir isim. Burada da rolüne iyi çalışmış ve kaliteli bir performans ortaya koyarak filmi izlenebilir kılmış. Üstelik bu zamana kadar pek alışmadığımız kadar cüretkar da bu filmde. Fakat onun dışında filmin senaryosuyla, yönetmenliğiyle sunduğu pek bir yenilik yok. Seyir zevki açısından fena olmasa da birkaç kaliteli sahne dışında bittiğinde propoganda dışında akılda pek bir şey bırakmayacak Red Sparrow’u izlemeyen pek bir şey kaçırmaz açıkçası…
Yorum Yazın