Bu seneki ödül sezonunun erken favorilerinden biri Sarah Polley’nin 11 yıllık aranın ardından yönetmenliğe döndüğü, bunu yaparken Hollywood’un en parlak kadın yıldızlarını topladığı “Women Talking” idi. Miriam Toews’in çok satan kitabından uyarlanan film, her yönüyle buram buram Oscar kokuyordu ki nihayetinde “en iyi film” dahil iki dalda Oscar adaylığı almayı bildi…
Çok daha uzak geçmişteymişiz gibi hissettirse de oldukça yakın bir geçmişteyiz. Değişik inançlara sahip izole bir tarikatın erkeklerinin uzaklarda olduğu bir günde geriye kalan kadınlar inançlarını sorgulayıp gelecekleriyle ilgili karara varmaya çalışıyorlar. Küçüklükten bu yana erkekler tarafından kötüye kullanılan kadınlar, kaderlerine boyun eğip aynı şekilde devam mı edecekler? Erkekler dönünce onlarla savaşacaklar mı? Yoksa bulundukları yeri terk mi edecekler?
Women Talking, ilgi çekici olmaya müsait bir konuya sahip olsa da maalesef çok başarısız bir film. Gerek kasvet mavisini marifet sanan kötü görüntü yönetmenliği gerekse tasarlanan son derece tiyatral atmosfer filmi son derece sahte hissettiriyor. Karakterlerin ağzından dökülen cümlelerin fazla yapay durması da senaryonun en temel problemi. Tamamı tek mekan ve çok kısıtlı zaman diliminde geçen filmin en önemli unsuru senaryonun hiç akmaması da bir başka problem…
Filmin yıldız oyuncu kadrosu hakkında olumsuzluklardan söz etmek zor. Bireysel olarak herkes görevini iyi yapmış. Rooney Mara ve Jessie Buckley özellikle iyiler. Claire Foy ve Ben Whishaw hakkında olumsuzluktan bahsetmek de mümkün değil. Fakat repliklerin karakterlere yakışmayışı, atmosferdeki genel sahtelik oyunculukların da çok yükselmesinin önüne geçmiş. Eğer filme heyecanlanma sebeplerinizden biri kariyerinin altın çağını yaşayan 3 Oscarlı Frances McDormand ise rolünün cameo denecek düzeyde küçük olduğunu bilmenizde fayda var…
Anlayacağınız Women Talking, benim hemen hiçbir yönden sevemediğim bir film oldu. Bu yılın en kötü ödül filmlerinden biri, Oscar’da bu yıl büyük ödüle aday 10 filmin net şekilde en zayıf halkası…