Pek çok otoriteye göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yazarı kabul edilen William Shakespeare, ölümünün üzerinden yüzlerce yıl geçmesine karşın pek çok sanat dalını çok yakından etkilemeye devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında her yıl onlarca yeni Shakespeare uyarlaması izleyici karşısına çıkıyor. Bunlardan şimdi bahsedeceğimiz ise sinema dünyasının en ünlü yönetmen kardeşleri Coenlerin yıllar sonra ilk kez ayrılmasına neden olan “The Tragedy of Macbeth”. Toplamda 5 oyunculuk Oscar’ı sahibi iki başrolü buluşturan Joel Coen, A24 ve Apple TV+ ortaklığında yılın en heyecan verici işlerinden birine imza attı…

Karşılaştığı cadılardan bir gün kral olacağını öğrenen Macbeth (Denzel Washington), kehaneti haklı çıkarmak adına eşinin (Frances McDormand) kuvvetli desteğini de alarak iş başına koyulur. Krallık tacını alabilmek için mevcut kralın icabına bakılmalıdır. Peki kral olmak nihai bir zafer midir yoksa pek çok yeni savaşın başlangıcı mı?

Shakespeare’e büyük saygı duymakla birlikte eserlerine büyük bir ilgi duyduğumu söyleyemem. Macbeth de bu filmden önce hakkında çok fazla bilgim olan, ya da önceki uyarlamalarını izlemiş olduğum bir eser değildi. O nedenle orijinal esere ne derece sadık kalındığını ya da Joel Coen’in esere ne tip bir vizyon kazandırdığını yorumlayabilmem mümkün değil. Sadece sıradan bir izleyici gözüyle sıradan bir senaryoymuşçasına yorumlayabilirim…

The Tragedy of Macbeth, her şeyden önce görselliğiyle büyüleyen bir yapım. Bu sezon, gereksiz yere siyah-beyaz olarak çekilen günümüz filmlerini pek çok kez eleştirmiştim. İşte The Tragedy of Macbeth, bu işin doğrusunun nasıl ve ne zaman yapılacağını çok iyi gösteriyor. Siyah-beyaz renk kullanımı yüzyıllar öncesinin yarı fantastik atmosferini izleyiciye aktarabilmek için son derece isabetli bir seçim olmuş. Bununla birlikte işin teknik işçilik kısmında da muazzam bir başarı sergilenmiş. Fransız görüntü yönetmeni Bruno Delbunnel, bu noktada büyük alkışı hak ediyor ve alkışların yanında altıncı Oscar adaylığını alması da çok yüksek ihtimal. Carter Burwell imzalı müzikler de oldukça başarılıydı ve filmin atmosferinin güçlü bir tamamlayıcı unsuruydu…

Filmin başarılı olduğu bir diğer nokta oyunculuk performanslarıydı. Tüm kadro toplu olarak çok iyi iş çıkarmış. Denzel Washington, filmin tiyatral atmosferine çok iyi uyum sağlamış ve güçlü performanslarından birini sunmuş. Aynı şekilde kariyerinin altın dönemlerinden birini yaşayan Frances McDormand da filmde gözüktüğü her an tekrar parlamış… İki dev isim arasından sıyrılarak filmin en iddialı performansına imza atan isim ise tiyatro kökenli bir oyuncu olan Kathryn Hunter olmuş. Cadı rolünde izlediğimiz oyuncu, filmin yarı fantastik atmosferinin başarısında kritik bir görevin üstesinden başarıyla gelmiş. Rolü biraz daha uzun olsaydı Oscar adaylığını alma ihtimalini de yüksek görebilirdik. Çok sanmıyorum ama eğer Akademi filmi çok severse kendisine bir adaylık çıkma ihtimalleri hala mevcut…

The Tragedy of Macbeth’i bunca olumlu yanına rağmen çok iyi film olmaktan alıkoyan ise senaryosuydu. Epik tiyatral repliklerin sinemaya geçirilirken yumuşatılmaması ve her bir repliğin gereksiz yere çok fazla büyük hissettirmesi filmin hikayesine odaklanmayı çok zor bir hale getirmiş. Elbette bu tarzı da sevenler olacaktır ancak benim gibi bu tip tiyatral eserlere alışkın olmayan izleyiciler için çok zorlu bir handikap olmuş… Film boyunca aşmaya çalışsam da pek başardığımı söyleyemem…

The Tragedy of Macbeth, şüphesiz yılın şans verilmeyi hak eden üst seviye filmlerinden biri. Sadece muhteşem görüntü yönetmenlik başarımı ve yarattığı atmosfer için dahi izlenebilir. Buna karşın tiyatral tarza çok alışkın olmayan ya da çok hoşlanmayan kişiler için biraz zorlu bir yapım olduğunu da belirtmek gerek. Türkiye hariç olmak üzere dünyanın 108 farklı ülkesinde Apple TV+ üzerinden filmi izleyebilirsiniz(!)

The Tragedy of Macbeth

6

Puan

6.0/10