Yönetmenlik kariyerinin başlangıcı 90’lı yıllara dayansa da 2010 yılındaki The Fighter filmiyle kariyerinde yepyeni bir sayfa açan ve üst üste özellikle ödül anlamında başarılı yapımlar çıkaran David O. Russell’ın Jennifer Lawrence ve Bradley Cooper ile üst üste üçüncü çalışması olan Joy, yılın en çok merakla beklediğim filmlerinden biriydi. Uzun süre bu yılın en iyi film Oscar’ını da kazanacağına inandığım film, sürpriz şekilde pek beğenilmedi hatta bazı kişilerce yerden yere vuruldu. Tabii bu durum benim de beklentilerimi ciddi manada düşürdü. Düşük beklentiyle izlememin etkisi ne derecedir bilmiyorum ama bence Joy, kesinlikle kötü bir film değil. Sadece çok iyi olmayı fena şekilde ıskalamış bir film…
Filme adını veren Joy, vileda başta olmak üzere pek çok küçük eşyanın mucidi olan genç ve güçlü daha doğrusu güçlü olma yolundaki zeki bir kadındır. Filmde Joy’un güçlü bir iş kadını olma yolunda yaşadıkları anlatılıyor… Vileda gibi basit bir şeyin icadı ne kadar ilgi çekici olabilir diye düşünüyor olabilirsiniz ama aslında filmin konusunu başarılı yapan noktalardan biri bu. Küçük gibi görünen icatlar gerçekten milyonlarca kişinin, en çok da onu icat eden kişinin hayatını inanılmaz şekilde değiştirebiliyor. Ayrıca bunun yanında bu tip icatların geliştirilmesinde karşılaşılan zorlukları da anlatması bakımından Joy kayda değer bir film.
Joy’un bu kadar eleştirilen bir film olmasının kabul etmek gerekir ki bazı haklı gerekçeleri var. Öncelikle filmin giriş kısmı gerçekten kötü. Hikayeye giriş ilgi çekici değil, çekimler özensiz, kurgu çok kötü… Neyse ki bu dağınık kısım çok fazla uzun sürmüyor ve hikayenin asıl konusunu geçmeyle birlikte film ilgi çekici olmaya başlıyor ve filmin sonuna kadar başarılı sayılabilecek bir şekilde devam ediyor.
David O. Russell besbelli bu filmde yeni bir şeyler deneyip ortaya farklı bir eser koymak istemiş. Belki yönetmenlik yönünü daha da öne çıkararak çok istediği Oscar’ı alabileceğini düşünmüş. Doğrusu bazı sahnelerde gerçekten enfes iş çıkarmış. Mesela Joy’un afişte de yer alan gözlüklerini kullandığı sahneye bayıldım. Onun gibi pek çok iyi çekilmiş sahne vardı filmde, fakat özellikle ilk kısımda pek çok sahneyi ne yazık ki eline yüzüne bulaştırmış ve iyi yönlerinin de üstünü kısmen örtmüş.
Jennifer Lawrence seveni olduğu kadar sevmeyeni de epey fazla olan bir oyuncu. Ben ise ne büyük hayranıyım, ne de sevmeyen taraftayım. Fakat Lawrence’ın günümüzdeki en yetenekli genç oyuncuların başında geldiğini inkar edecek değilim. Silver Linings Playbook ve American Hustle’daki enfes performanslarından sonra Joy ile de Oscar adaylığını es geçmedi. Fakat ben şahsen bu filmdeki performansını diğer iki filme göre epey geride buldum. Bence Oscar adaylığını almayı çok gerektirecek bir durum da yokmuş hani. Tabii bu kesinlikle kötü demek değil, sadece başka bir oyuncu aynı performansı sergilese alır mıydı adaylık ondan emin değilim.
David O. Russell’ın en önemli özelliği filmlerindeki neredeyse her oyuncuya Oscar adaylığı getirmesiydi ki bu kural Joy ile birlikte bozuldu. Filmin yardımcı oyuncu kadrosundan kimseler Oscar adaylığı alamadı. Robert De Niro, Joy’un babası rolüyle hiç fena değildi ama doğrusu usta oyuncuya çok da fazla iş düşmemiş. Bradley Cooper yer aldığı sahnelerle filme kesinlikle çok şey katmış. Süresi çok fazla değildi belki ama yer aldığı sahnelerle filmin temposunu arttırmış. Filmde çok iyi olduğu ve bir ara Oscar adaylığı ihtimallerinden konuşulan Edgar Ramirez ise kadronun en gereksiz ismi olarak dikkat çekmiş. Bir de Dascha Polanco yani Joy’un arkadaşı Jackie dışındaki Joy’un ailesindeki kadın oyuncuları tamamen fazlalık ve karmaşa yaratan isimler olarak gördüğümü belirtmeden geçemeyeceğim.
Uzun lafın kısası Joy, ilgi çekici iyi bir konuyu anlatan ortalamanın üstünde bir film. Lakin çok iyi olabilecek filmin yönetim ve kurgu beceriksizliğiyle yeterince iyi olamamış olması biraz can sıkıcı. Yine de bence üzerine gereğinden fazla gidilen bir film ve izlenmeyi hak ediyor… Bu arada Joy ile birlikte benim için 2015 filmleri defteri kapanmış oldu. Yarın izleryazar Film Ödülleri ve ardından Oscar heyecanıyla yavaş yavaş 2016’ya geçme vakti…
[…] ve bir anda Hollywood’un en parlak yönetmenlerinden biri haline gelmişti. 2015’teki Joy ile umduğunu bulamayan yönetmen, bu filmin ardından derin bir sessizliğe gömülmüştü. Sette […]