2019 sinema yılını yavaş yavaş kapamaya hazırlandığım şu günlerde karşıma çıkan sürpriz yapımlardan bir tanesi de Ericson Core yönetmenliğindeki Togo oldu. Nasıl olduysa tamamen gözden kaçırdığım ve varlığından bihaber olduğum filme yüksek puanıyla birlikte IMDb’de rastlayınca şans vermek istedim. Sonradan öğrendim ki film, ülkemize henüz resmi olarak adım atmayan Disney+’ın ilk filmlerinden bir tanesiymiş…
1920’li yıllarda Alaska’dayız. Ulaşım imkanlarının çok sınırlı olduğu o yıllarda Alaska’daki ulaşım araçlarının başında kızak köpekleri geliyor. Seppala ailesi de bu kızak köpeklerini yetiştiricilerden biri ve köpek ailesine yeni küçük bir köpek katılıyor. Constance (Julianne Nicholson) bu küçük köpeği çok sevse de Leonhard (Willem Dafoe) onun ekibi için güçsüz olduğunu düşünerek elinden çıkarmak istiyor. Zamanla ise ünlü köpek Balto’nun arkasındaki gizli kahraman olarak tarihe geçiyor…
Köpeklerle ilgili filmlerin zirve yaptığı bu yılda, köpeklerle ilgili izlediğim üçüncü film olan Togo eli yüzü düzgün bir film. Gerçek bir hikayeden uyarlanması filmin değerini arttırırken köpeklerin sevimliliği filmi sevmeyi kolaylaştırıyor. Alaska’daki muhteşem kış manzaraları ise belki de kar görmeye hasret kaldığımız şu günlerde filmin en önemli artılarından biri. Fakat tüm bu olumlu yanlara karşın filmin senaryosu oldukça zayıf. 1 saat 53 dakika gibi aslında uzun sayılmayacak bir süreye sahip olsa da film gereğinden çok daha uzun hissettiriyor. Hikayenin zaman üzerinde gelgit yapması da ilginin dağılmasına neden oluyor, hiçbir olumlu amaca hizmet etmiyor. Filmdeki olacak hemen her şeyi tahmin etmek son derece kolay…
Willem Dafoe başrolde güçlü bir performansla filmi sevmeyi kolaylaştırıyor. Julianne Nicholson da ona iyi eşlik ediyor. Neticede Togo, izlediğimden memnun kaldığım bir film olsa da keşke senaryo açısından daha iyi olabilseydi…