Son dönemde karşımıza sıkça çıkmaya başlayan Gürcü sinemasının bu yılki en popüler filmlerinden biri ilk gösterimini Berlin Film Festivali’nde yapıp burada FIPRESCI ödülünü kazanma başarısı gösteren “What Do We See When We Look at the Sky?” oldu. Aleksandre Koberidze’nin ikinci uzun metrajlı filmi olan filmin radarıma girmesini kolaylaştıran ise Mubi’nin bu ayki seçkisinin öne çıkan parçalarından biri oluşuydu. Heyecan verici yorumlara kapılarak izlediğim film, ne yazık ki bu yılki en sevemediklerimden biri oldu…
Bir dünya kupası arifesinde Gürcistan’ın Kutaisi şehrindeyiz. Eczacılık yapan Lisa ve futbolculuk yapan Giorgi’nin yolları bir gün olabilecek en klişe şekilde kesişir. Kitapların dağıldığı çarpışmanın sonrasında ikili işlerine giderler, iş dönüşü ise ikilinin yolları bir kez daha kesişir. Bu tesadüfün bir anlamı olduğuna inanırlar ve bir sonraki buluşmayı planlı olarak yapmak isterler. Fakat aynı akşam bir lanetin kurbanı olurlar. İkili ertesi gün olduklarında farklı birer insan olurlar, işlerini yapmalarını sağlayan yetenekleri kaybederler. Peki kader onları tekrar buluşturacak mıdır?
What Do We See When We Look at the Sky?, son derece ilginç ve fantastik konusuna karşın aslında ilginçlikleri günlük hayatın sıradanlıklarında arayan tuhaf bir film. Filmin henüz ilk dakikalarından itibaren rastgele diyebileceğimiz şehir görüntüleriyle baş başa kalıyoruz ve bir an önce olayların hareketlenmesini bekliyoruz. Olaylara hareketlilik katan ise ilginç bir interaktif deneyim kurmayı sağlayan sıra dışı anlatıcının varlığı oluyor. Fakat bu hareketlilik ve filmdeki olay örgüsünün ağırlığı son derece hafif düzeyde kalıyor. Sık sık çoğunluğu futbol süslü rastgele olaylardan oluşan şehir atmosferi asıl izlediğimize dönüşüyor…
Oldukça deneysel bir tarza sahip “What Do We See When We Look at the Sky?” çarpıcı sinematografi, başarılı müzikleri ve yer yer sunduğu ilginç anlara rağmen iki buçuk saatlik süreyi kesinlikle hak etmeyen bir film. Yönetmen, şehirle kurduğu özel bağı ekrana taşıyıp sıradanlığın ilgi çekiciliğini vurgulamaya çalışsa da sinemanın temel kavramlarından yoksun ve bağ kurması çok zor bir film olmuş. Bazı sahneler o kadar yavaş ilerliyor ki filme konsantre bir şekilde kalabilmek gerçekten özel yetenek gerektiriyor. Benim sinema anlayışıma çok uzak bir tarzda olsa da aşırı ağır işleyişle problemi olmayıp, olay örgüsüne bağımlı olmayan deneysel tarz filmlerden hoşlananlar için nadir görülen türden bir film olduğu bir gerçek…