Danimarka sinemasının önemli isimlerinden Tobias Lindholm, bir süredir dizilerle Amerikan piyasasına hazırlık içerisindeydi. Yönetmen ve senaristin ülkesi dışındaki ilk uzun metrajlı filmi ise Charles Graeber’ın çok satan kitabından uyarlanan Netflix yapımı The Good Nurse oldu…
Amy (Jessica Chastain), bir hastanede yoğun tempoda çalışan ve hayatında türlü zorluklar yaşamaktaki bir hemşire, bekar annedir. Hastaneye yeni gelen hemşire Charlie (Eddie Redmayne), Amy ile kolayca iletişim kurar ve ikilinin arasındaki etkileşim ikisini de iyi gelir. Buna karşın hastanede arka arkaya gelen şüpheli ölümler ikilinin ilişkisini de derinden etkiler…
The Good Nurse, gücünü gerçek olaylara dayanmasından alan bir film ve kan dondurucu bir gerçek üzerinden ciddi bir sistem eleştirisi yapıyor. Bunu yaparken kurduğu pek rastlanmayan türden ilişki gerilimi, izleyicinin ilgisini canlı tutmayı başarıyor. Yine de filmin asıl etkisi bittikten sonra kendini gösteriyor ve akıldan kolay çıkmayacak bir şekle dönüşüyor…
Filmin etkileyiciliğindeki ana sebeplerden biri hiç şüphesiz muhteşem oyunculuk performansları. İki Oscarlı oyuncu Jessica Chastain ve Eddie Redmayne filmde karşılıklı olarak döktürüyorlar ve neden Oscarlı oyuncular olduklarını hatırlatıyorlar. Eddie Redmayne, oldukça komplike niteliklere sahip karakterinin derinliğini çok iyi yansıtıyor. Gösterişli performansa çok açık rolünün üstesinden başarıyla geliyor. Jessica Chastain ise daha sıradan gözüken karakterinin hislerini izleyiciye tamamen geçirerek aslında daha da zor bir işi başarıyor. Muhtemelen ödül açısından Eddie Redmayne sezon içinde daha fazla dikkat çekecek ancak ben Jessica Chastain’i daha da başarılı buldum…
The Good Nurse, senaryonun limitleri doğrultusunda yılın başarılı filmlerinden. Her ne kadar ilk kısmı fazla temposuz olsa da kırılma anından sonra izleyiciyi ekrana kilitlemeyi başarıyor. Daha da önemlisi kalıcı etki bırakmayı başarıyor. Netflix’in son dönemdeki izlenmeyi hak eden filmlerinden biri olduğunu söylemek mümkün…
The Good Nurse
