Yakın gelecekte özellikle televizyon alanında dev atılım yapması beklenen Apple TV+, şu sıralar sessiz sedasız az sayıda çıkardığı işle yayın hayatına devam ediyor. Bu işlerden bir tanesi de birkaç hafta önce yayına giren ve varlığından haberdar dahi olmadığım “Palmer” oldu. Filmin radarıma girmesini sağlayan ise sürpriz bir izleyiciden gelen öneri oldu, ünlü aktör Leonardo DiCaprio’nun önerisinden bahsediyorum. Sonradan öğrendim ki DiCaprio’nun çeşitli belgesellerde çalıştığı Fisher Stevens’ın filmin yönetmeni olması bu önerinin ana etkeniymiş. DiCaprio filmi gerçekten ne derece sevdi bilmiyorum ama benim bir hayli sevmeme vesile olduğu kesin…

Palmer (Justin Timberlake), hapishaneden şartlı tahliyeyle serbest bırakılmış eski bir Amerikan futbolu yıldızıdır. Herkesin herkesi tanıdığı küçük kasabasına, ninesinin yanına dönmüş ve burada hayatında tertemiz bir sayfa açmayı planlamaktadır. Tabii toplumun ona ikinci bir şans verip vermeyeceği apayrı bir konudur… Öte yandan ninesinin evinin yanındaki karavanda sorunlu bir aile yaşamaktadır. İlkokul çağındaki Sam (Ryder Allen), annesi sık sık kendisini terk edince Palmer’ın ninesinde kalmaktadır. Sam, diğer çocuklardan farklıdır. Erkek olmasına karşın kendisini kız hissettiği her halinden bellidir. Palmer ve Sam arasında kısa sürede beklenmedik bir bağ oluşacaktır…

Palmer, konu itibarıyla daha önce çokça benzerlerini izlediğimiz beklenmedik dostluk filmlerinden bir tanesi olarak görülebilir. Konusu her ne kadar ana hatlarıyla çok sıradan ve tahmin edilebilir gözükse de film, içindeki detaylarla farklılaşıyor ve farklı mesajlar taşıyor. Bir insanın ikinci bir şansı hak edip hak etmediği konusunda düşündürüyor. Kan bağına sıkıca bağlı bürokrasi sistemimiz üzerinde düşündürüyor. Tabii filmi asıl farklılaştığı alan kuir bir çocukla olan ilişki… Film, bu konuda da yapılmış ilk film değil şüphesiz ama benim şu ana kadar izlediklerimin içinde en iyisi. Çok zor bir durumla, fakat hayatın içinde mevcut bir durumla nasıl baş edilebileceğine dair güzel bir anlatısı var filmin. Özellikle Palmer’ın toplumun kuirlere oldukça mesafeli bakan bir kesimden olması filmin etkileyiciliğini arttırıyor…

Şarkıcılığının yanı sıra zaman zaman oyunculuk yönünü de bizlere gösteren Justin Timberlake, az ama öz filmlerde oynayarak hiç fena olmayan bir filmografi inşa etti. Tabii bu filmlerdeki Justin Timberlake performansının filmin öne çıkan yanlarından olduğunu söylemek çok zordu. Bu filmde ise Justin Timberlake’in ilk kez iyi bir oyuncu olma potansiyeline sahip olduğunu görüyoruz. Geçmişi problemli bir karakteri filmin ilk anlarından itibaren çok iyi yansıtmış, karakterin hislerini kelimelere gerek kalmadan anlatmayı çok iyi başarmış. Hatta yılın göz ardı edilen en iyi performanslarından birine sahip olduğu iddia edilebilir…

Filmin sevilebilir olmasındaki en büyük pay sahiplerinden biri de şüphesiz küçük Sam’i oynayan Ryder Allen. Kötü bir seçimle filmi tek başına berbat edebilecek bir karakteri son derece başarılı oynamış ve onu sevip hislerini anlamamızı sağlamış… Yan kadroda öğretmen rolündeki Alisha Wainwright ve nine rolündeki June Squibb de oldukça sevilebilir performanslar sergilemişler. Juno Temple da kadronun bir diğer dikkat çeken başarılısı…

Anlayacağınız ben Palmer’ı bir hayli sevdim. Evet, belki sinemasal açıdan sunduğu pek yenilikçi bir şey yok, pek çok yönden eski usül olarak nitelendirebileceğimiz bir film. Fakat vermek istediği doğru mesajlar ve yaşatmak istediği duygu bana çok iyi geçtiği için bunun çok da büyük bir önemi yok. Yılın iç ısıtan ve muhtemelen uzun vadede tekrar izlemek isteyebileceğim filmlerinden bir tanesi. Size de şans vermenizi tavsiye ederim…

Palmer

7.5

Puan

7.5/10