Kendi ülkesinin sınırlarının dışına çıkmayan en ünlü yönetmenlerden bir tanesi şüphesiz İspanyol yönetmen Pedro Almodovar. Kendine has tarzıyla, özellikle kadın merkezli hikayeleriyle ciddi bir hayran kitlesi bulunan yönetmenle aramın mükemmel olduğunu söyleyemem. Yine de “The Skin I Live In”, “Julieta” gibi son dönem filmlerinin en sevdiğim filmleri olması sebebiyle “Pain & Glory” yılın ciddi beklenti içerisinde olduğum filmlerinden biriydi. Özellikle Cannes’da aldığı yorumlarla yönetmenin en iyilerinden biri olarak ilan edilen filmle ilgili beklentilerim tavan yapmıştı. Ne yazık ki sonuç ise hayal kırıklığı oldu…

Salvador Mallo (Antonio Banderas), çok ünlü bir uluslararası yönetmendir. Yakın zamanda kaybettiği annesi ve sırtından geçirdiği ağır ameliyatların etkisiyle depresif bir dönem geçirmektedir. Bu süreçte sinemadan da uzaklaşmış ve geri dönme yolunda pek ümitli değildir. Geçmişinden karşısına çıkan çeşitli kişi ve olaylar bu durumu değiştirebilecek midir?

Pain & Glory, yönetmenin en kişisel filmi olarak nitelendirebilecek bir film. Filmdeki Salvador karakterini Almodovar kendisinden esinlenerek yaratmış ve karakterin kendisiyle pek çok benzerliği bulunuyor. Aslında filmde Almodovar kendi geçmişine dair çeşitli olaylarla yüzleşiyor. Fakat sıradan izleyici için bu yüzleşmelerin çok ilgi çekici olduğunu, kayda değer sonuçları olduğunu söylemek ise pek mümkün değil…

Filmin ana karakterini, konusunu, olay örgüsünü hiç sevemesem de yönetmenlik anlamında epey iyi iş çıkarıldığını kabul etmem gerek. Öyle ki çok sıradan sahneler zaman zaman etkili görüntü kullanımı sayesinde ilgiyi canlı tutmaya yardımcı olabiliyor. Filmin büyük kısmından keyif almasam da, yeterince etkileyici bulmasam da son bölümü epey sevdiğimi de itiraf etmem gerekiyor…

Filmin başrolleri arasında Almodovar’ın vazgeçilmez iki oyuncusu Antonio Banderas ve Penelope Cruz da yer alıyor. Aslında doğrusu filmin tek gerçek başrolü Antonio Banderas ve çarpıcı bir performansa imza atıyor. Fakat Cannes’da aldığı en iyi erkek oyuncu ödülü ve sonrasında Oscar söylentileri performansından beklentimi epey yükseltmişti. Ben o kadar abartılacak seviyede görmedim performansını… Öte yandan Penelope Cruz ise filmde kısa sayılabilecek bir sürede gözüküyor. Performansının pek bir ekstrası yok ama filmin en sevdiğim sahneleri sanırım onun da yer aldığı sahnelerdi. O sahnelerdeki, yani geçmişteki sahnelerdeki doğallığa bayıldım…

Anlayacağınız Pain & Glory’yi sevmek istememe, seveceğime inanmama rağmen pek sevemedim. Çok sevdiğim finali dahi filmin tamamını kurtarmaya yetmiyor. Eğer sıkı bir Pedro Almodovar ya da Antonio Banderas hayranıysanız filmi benden çok daha fazla seveceğiniz kesin…

Pain & Glory

5

Puan

5.0/10

3 Yorum

  1. Ozgur

    Beğenme ölçün nedir tabi ki bilmek güç ama şu filmden neyi bekleyip de bulamadığını doğrusu merak ettim..
    Bir İspanyol yönetmenin hele ki tarzı ayan beyan ortada olan bir yönetmeni hem sevmeyip hem de filmi için beklenti içine girmek tuhaf ve çelişkili. .
    bu yüzden de yaptığın film eleştirisi net bir fikir içermiyor neyi niye beğenmediğine dair. ..

    Yanıtla
    • izleryazar

      Aslında yazıda da belirtmiştim ana sebep karakteri sevmemem, onunla bağ kuramamdı. Filmin anlatmaya değer bir meselesi olmadığını düşünmem de bir diğer önemli sebep. Fazla kişisel bir film ve beni içine çekmeyi başaramadı.

      Almodovar nefret ettiğim bir yönetmen değil kesinlikle. Sevdiğim filmleri de mevcut. 2010’lardan sonraki üç filminden ikisini sevdim, diğerini ise izlemedim zaten. Sevmediğim filmlerinde bile yönetmenliğini seviyorum aslında, derdim filmlerin senaryolarıyla oluyor.

      Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.