Stephen King’in ünlü romanından sinemaya uyarlanan It, benim için 2017’nin en hoş sürprizlerinden biri olmuştu. Ticari açıdan çok önemli başarılar elde eden film, korku filmlerine mesafeli olan ve kitabı okumamış beni bile ikna etmeyi başarmıştı. Serinin ikinci parçası olan It Chapter Two, ise ilkinin başarısı üzerine benim için yılın en merakla beklenenlerinden biriydi. Hem kitabın devamı olması, yani ticari başarı üzerine zorlama bir devam filmi olmaması hem de gelen muhteşem cast haberleriyle beklenti bir hayli yükselmişti. Fakat filmin süresinin 2 saat 50 dakika olması ve kötü eleştiriler almasına sinemaya çok ayıramadığım bir dönemde gösterime girmesi eklenince filmi izlemeyi epey ertelemek durumunda kaldım…
İlk filmin sonunda karakterlerimiz ikonik korkunç palyaço Pennywise’ı mağlup etmeyi başarmıştı ve Pennywise’ın geri dönmesi halinde onu yok etmek için geri döneceklerine dair birbirlerine söz vermişlerdi. Bu sözün üzerinden 27 yıl geçtikten sonra Pennywise geri döner ve yeniden çocukları öldürmeye başlar. Bunun üzerine karakterlerimiz yeniden bir araya gelirler. Çoğu çocukluk arkadaşlıklarında olduğu gibi kahramanlarımızın sonsuza dek sürecekmiş gibi gözüken arkadaşlıkları da zamana yenik düşmüştür ve karakterlerimiz birbirinden ayrı yollara savrulmuştur…
It Chapter Two aslında karakterlerin büyük hallerini bize tanıtma konusunda iyi bir başlangıç yapıyor. Filmi izlemeden önce beklentiyi o kadar düşmüştüm ki filme “o kadar da kötü değil galiba” düşünceleriyle başladım. Fakat ne yazık ki film ilerledikçe filmin “o kadar” kötü olduğuna ikna oldum. 2 saat 50 dakikalık bir süre bu tarz bir korku filmi için gerçekten çok uzun, çok çok uzun bir süre ve filmin içeriği bu kadar süreyi dolduracak nitelikte değil. İlk filme dair sevdiğim ne varsa bu filmde korku filmlerinin sevmediğim unsurlarına dönüşmüş. Aslında bu filmin de yönetmenlik koltuğunda ilk filmde harikalar yaratan Andy Muschietti oturuyor. Buna karşın bu filmde nasıl bu kadar vasatlaşabilmiş anlamakta güçlük çektim doğrusu… Film boyunca karakterlerimiz sürekli yalnız kalıyorlar ve bulundukları noktada Pennywise ile karşılaşıyorlar. Birkaç jump-scare ve yollarına devam ediyorlar. Aynı şey tekrarlanıyor, tekrarlanıyor ve tekrarlanıyor… Ayrıca ilk filmin aksine abartılı, gereksiz görsel efekt kullanımı da rahatsız ediyor…
Filmin olumsuzluklarının yanında en büyük artısı ise şüphesiz cast seçimi. Her bir çocuk oyuncunun büyümüş halleri tam oturmuş. İlk filmin yıldızı Sophia Lillis’i ben Amy Adams’a çok benzetmiştim, fakat Jessica Chastain de çok başarılı bir seçim olmuş. Richie rolünde Bill Hader filmin yıldızı ve en eğlenceli ismi. James McAvoy ve elbette Pennywise rolünde Bill Skarsgard filmin diğer önemli yıldızları. İlk filmdeki çocuk karakterlerimiz de flashbackler aracılığıyla filmde yer almayı sürdürüyorlar…
İlk filmi çok seven, türü içinde çok başarılı bulan biri olsam da It Chapter Two benim için yılın en büyük hayal kırıklıklarından biri oldu. Uzun zamandır bu kadar gereksiz yere uzatılmış bir film izlememiştim sanırım. Muhteşem castingin bu kadar kendini tekrar eden ne korkunç ne de eğlenceli olabilen bir senaryoyla harcanması üzücü…