Müzikaller açısından son derece bereketli geçmesini beklediğimiz 2021’in ilk önemli müzikali geçtiğimiz haftalarda HBO Max ve Warner Bros. ortaklığında karşımıza çıktı. Geçen yıl Disney+’ta gösterilen Hamilton’ın inanılmaz başarısı sonrası Broadway’deki ününü çok geniş kitlelere yaymayı başaran Lin-Manuel Miranda’nın bu yıla hazırladığı iki filmden biri olan In the Heights, yönetmen koltuğundaki Crazy Rich Asians ile sükse yapan Jon M. Chu’nun da etkisiyle yüksek beklentiler oluşturdu…

New York’ta Manhattan’ın daha çok Latin Amerikalıların yaşadığı Washington Heights mahallesinde, sıcak bir yaz ayındayız. Hikayemizin merkezinde yer alan, aynı zamanda hikayemizin anlatıcısı da olan Usnavi (Anthony Ramos), bu mahalledeki küçük bir bakkal işletmecisi olsa da onun daha büyük hayalleri var. “Suenito” yani “küçük hayal” olarak bahsettiği bu hayali ise lotoyu kazanıp ülkesi Dominik’e yerleşmek ve burada sahil kenarında mutlu mesut bir yaşam sürebilmek… Bununla birlikte Usnavi’nin hayallerini süsleyen bir şey daha var ki o da güzeller güzeli Vanessa (Melissa Barrera)… Mahallenin en gözde kızı olan Vanessa, bir güzellik salonunda çalışıyor ve o da aslında hayallerinin çok gerisinde bir yaşama hapsolmuş olmaktan oldukça mutsuz durumda… Ailesinin tüm imkanları seferber edip üniversiteye gönderdiği Nina’nın (Leslie Grace) mahalleye dönüşü ve onun gelecek kaygıları da hikayenin bir diğer önemli bileşeni…

Asya kökenli bir Amerikalı olan yönetmen Jon M. Chu, Crazy Rich Asians’ta Hollywood’da yapılmayanı yaparak tamamı Asyalılardan oluşan bir işe imza atmış ve bu imza o yılın en çok ses getiren işlerinden birine dönüşmüştü. Yönetmen bu kez Lin-Manuel Miranda destekli projesiyle Amerika’daki bir başka önemli azınlık olan İspanyol kökenlilere odaklanıyor. Pek çok yapımda yan karakterler olarak karşımıza çıkan İspanyol kökenli Latin Amerikalılar ilk kez bu kadar geniş bir temsil şansı yakalıyor…

Amerikan rüyasını işleyen çok fazla film mevcut ve sürekli yenileri de aramıza katılıyor. In the Heights ise olaya daha az sunulan bir pencereden bakmayı başarıyor. Filmdeki ana karakterlerimizin çoğunluğu Amerikan rüyasına ailelerinin rüyaları şeklinde dahil olmak durumunda kalmışlar. Hepsi de kendi rüyalarını gerçeğe dökebilmek konusunda zorlanıp Heights’ın kalıplarına sıkışıp kalmışlar. Filmde de onların dertlerini, hayallerini izliyoruz. Tabii karamsar bir filmden bahsetmediğimizi, aksine karşımızdaki filmin pozitif duygular yayan bir film olduğunun altını çizmekte fayda var…

Bol ödüllü Broadway müzikalinden uyarlanan In the Heights, sinemaya da müzikal olarak uyarlanmış. Yer yer normal diyaloglar olsa da filmin büyük kısmının müzikal performanslarından oluştuğunu ve filmin gücünü tamamen bu sahnelerden aldığını söylemek mümkün. Kaliteli müzikallerin hayranı olarak bu durumdan son derece hoşnut kaldım. “In the Heights”, “96.000” başta olmak üzere şarkıların kalitesi oldukça tatmin ediciydi. Tabii bu tarz müzikallerden nefret eden ciddi bir kesim olduğunun da farkındayım ve muhtemelen bu filmden de nefret edeceklerdir…

In the Heights, şarkılarıyla kulağa hitap ettiği kadar görsel zenginliğiyle göze de hitap eden bir film. Filmdeki hem görüntü yönetmenliği hem de dans koreografileri oldukça başarılı. Özellikle fizik kurallarını hiçe sayan bir sahne var ki çekim tekniğine hayran kalmamak zor…

Filmin çoğunluğu tanınmamış isimlerden oluşan kadrosunda herkes işini çok iyi yapıyor. Başrolde Anthony Ramos, sevilebilir performansıyla filmi sevmeyi kolaylaştırmış. Melissa Barrera da hem güzelliği hem performansıyla kendisine hayran bıraktı. Muhtemelen bu filmden sonra daha sık karşımıza çıkacak. Leslie Grace için de benzer şeyleri söylemek mümkün. Corey Hawkins’in karakteri bence filmin eksik hissettiren yanlarındandı. Bu karakterin biraz daha iyi işlenmesini isterdim… Brooklyn Nine-Nine’dan tanıdığımız Stephanie Beatriz ve Orange Is the New Black’ten tanıdığımız Dascha Polanco kadroda küçük rolü olan tanıdık isimlerdendi. Broadway’da Usnavi karakterini oynayan Lin Manuel-Miranda da bu kez çok küçük bir rolle sahne alıp renk katıyor…

In the Heights’ı genel anlamda çok sevsem de tamamen kusursuz bir film olarak da görmüyorum. Filmin 2 saat 20 dakikayı aşan süresi haddinden fazla uzun ve bu durum yer yer tempo kaybı yaşanmasına sebep olmuş. Bununla birlikte senaryonun vardığı noktayı sevsem de senaryonun özellikle yan karakterlerle ilgili kısmı daha iyi olmaya çok müsaitti. Yaz döneminde gösterime girmesi nedeniyle ödül döneminde unutulma ihtimali olsa da yıl sonunda çeşitli ödüllerde tekrar karşımıza çıkma şansını yüksek görüyorum. İyi bir sinema ortamında, yüksek ses ve görüntü kalitesiyle izlemenizi tavsiye ederim…

In the Heights

8

Puan

8.0/10

1 Yorum

  1. tick, tick...Boom! (2021) - izleryazar

    […] Miranda, gün geçtikçe beyaz perdedeki etkinliğini de arttırıyor. Bu yaz gösterime giren In the Heights‘ın ardından bu kez yönetmenlik koltuğuna da oturan Miranda, Jonathan Larson’ın […]