Dizilerle ilgili özellikle yabancı kaynakları takip ediyorsanız “televizyonun altın çağı” ifadesini mutlaka duymuşsunuzdur… Kablolu kanalların, online izleme platformlarının artmasıyla birlikte Amerikan dizilerinde gerçekten sayıca inkar edilemez bir artış söz konusu. Fakat nicelik olarak hızla artan bu sayı bence Breaking Bad, Dexter gibi dizilerin bitişiyle birlikte nitelik olarak hızla düşmeye başladı. Her ne kadar House of Cards, Shameless, Sherlock, The Walking Dead gibi ikinci kademe olarak nitelendirebileceğim grupta yer alan diziler mevcut olsa da Lost, Prison Break, Breaking Bad, Dexter gibi dizilerin mensubu olduğu en üst kategori dizilerinden tek bir örnek var; o da elbette Game of Thrones.
Game of Thrones, yayınlandığı ilk günden itibaren tüm dünyada büyük ses getirdi ve gün geçtikçe de takipçi sayısını arttırmaya devam ediyor. Dizi o kadar popülerleşti ki hayatında yabancı dizi izlememiş insanlar bile merak edip Game of Thrones’u takip ediyorlar. Dizide bir karakterin ölümü sosyal medyayı günlerce sallıyor. Büyük haber siteleri bile karakterlere dair ölümleri manşetten haber yapabiliyorlar. Tabii bu durumun dezavantajı ise spoiler yeme korkusu oluyor. Hemen herkes gibi ben de Game of Thrones’u izlerken spoiler yememek için ekstra mücadele veriyorum. Dizinin yayınlandığı gün hiçbir sosyal medya sitesine girmeden izleyebileceğim en kısa zamanda izlemeye çalışıyorum. Sonuç ise çoğu zaman bu çabaya değen harika bir saat oluyor…
Game of Thrones’un en iyi özelliği nedir diye sorsalar sayabilecek bir sürü şey var. Fakat bunların arasında en önemlisi kesinlikle karakter zenginliği ve derinliği. Her detayı özenle tasarlanmış fantastik bir dünyada geçen dizide onlarca hatta yüzlerce önemli karakter var. Dizide başrol diyebileceğimiz hiç kimse olmadığı gibi herkesin favori karakteri de bambaşka birileri olabiliyor. Birisinin favorisi olan karakter başka birinin en nefret ettiği karakter olabiliyor. Aslında bunun sebebi de karakterlerin iyi ve kötü olarak keskin çizgilerle ayrılmamasında yatıyor. Elbette saf olarak kötü diyebileceğimiz pek çok karakter de var dizide ama ana karakterlerin çoğu dediğim özellikte yazılmış karakterler…
Hiç spoiler olmadan Game of Thrones sezonu yorumu yapmak zor olsa gerek. Yazının bundan sonrasında 5. sezona dair ciddi spoilerlar olabilir. Fakat yazıda kitaba dair herhangi bir spoiler bulunmamaktadır.
5. sezon benim ve pek çok diğer izleyici için izleme şekli yönünden farklı bir sezon oldu. Dizinin eleştirmenlere dağıtılan screener sürümleri internete düşünce ilk dört bölümü spoiler yeme korkusuyla hızlı bir şekilde tüketmek zorunda kaldık. Doğal olarak da beşinci bölüm için bir ay kadar beklememiz gerekti. Bu durum bence sezonun ilk dört bölümünün tadını birazcık kaçırdı ama çok büyük bir problem de değildi tabii. Çünkü bu dört bölümde dizinin gidişatı için çok kritik spoiler içerecek şeyler olmadı. Aslında son birkaç bölüme kadar da çok kritik bir şeyler olmadı. Biraz fırtına öncesi sessizlik şeklinde ilerleyen sezonun fırtınası da büyük oldu ve özellikle son üç bölümde inanılmaz şeyler yaşanarak dizi sezonu zirvede tamamladı. Zirvede tamamlamak derken son bölümle ilgili ciddi sıkıntılarım var ama heyecan dozu, yaşanan olay yoğunluğu bakımından zirve diyeyim…
Bu sezonun en heyecanlandıran konusu dizinin en önemli iki karakterlerinden ikisi olan Tyrion Lannister ve Daenerys Targaryen’in ya da daha bilinen adıyla Khaleesi’nin bir araya gelmesi oldu. Dizideki Starklar dışındaki en sevdiğim iki ana karakter olan ikisinin buluşması benim için de bir hayli heyecan verici bir olaydı. Sezon boyunca buluşmaya doğru ilerleyen bölümleri izledik ve sezon sonlarına doğru da beklenen buluşma gerçekleşti. Khaleesi’nin kontrolü kaybetmeye başladığı bir ortamda Tyrion gibi bir akıl hocasına ihtiyacının olması ikisinin güçlü bir ittifak kurmasına yol açtı. İkilinin zekice diyaloglarını izlediğimiz sahneler benim açımdan sezonun en keyifli yanlarından biriydi. Khaleesi’nin ejderhalarıyla olan kısımları yine sezonun en gaza getirici, harika kısımlarındandı. Fakat sezon finalinde yaşananlar Khaleesi için de bir belirsizlik durumunun oluşmasına yol açtı.
Sezonun en önemli konusu Khaleesi ve Tyrion buluşması gibi gözükse de sezona damgasını vuran karakter kesinlikle Jon Snow oldu. Doğrusu Jon Snow’u ilk sezondan beri düzgün karakterinden ötürü sevsem de sahnelerini çoğu zaman sıkıcı buluyordum. Fakat geçen sezon bu durum Jon Snow’un güçlenmesiyle birlikte tersine dönmeye başladı. Bu sezon ise Jon Snow’un sahneleri tamamen zirve yaptı. Lord kumandanlığa seçilen Jon Snow’un yabanilerle yürüttüğü çözüm süreci, dizinin en görkemli fantastik ögelerinden olan akgezenlerle tanışmamız derken Jon Snow iyice dizideki en sevdiğim karakter konumuna gelmeye başladı. Fakat bu yükseliş çok fazla sürmedi ve ne yazık ki Jon Snow sezon finalinde hain bir saldırıya kurban gitti. Bu durum sanırım son yıllardaki en şok edici dizi karakteri ölümü oldu. Hala da dizinin fanatikleri olayın şokunu atlatabilmiş değil. Jon Snow’un öldüğüne inanmak istemeyen, tekrar dirileceğine inanan, farklı bir formda tekrar geleceğine inanan pek çok kişi var. (Bu inanışların da gerekçeleri var elbet.) Fakat şu an elimizdeki gerçek Jon Snow’un artık olmadığı…
Jon Snow demişken geçen sezon finalinde Jon Snow’u muhteşem bir şekilde kurtaran Stannis Baratheon da bu sezon sonlarında çok konuşuldu. Taht uğruna kızını feda edişiyle bizleri kızdıran Stannis Baratheon, sezon finalinde büyük ihtimalle öldü. Büyük ihtimalle diyoruz çünkü net bir şekilde göstermediler o sahneyi. Doğrusu bu ölümden de hiç hoşnut olmadım. Her şeyden önce Stannis gibi büyük bir kumandanın ölümü gerçekten görkemli bir şekilde olmalıydı. Fakat o savaş, o kadar kötü bir şekilde çekilmiş ki en ufak bir zevk dahi alamadık. Oysa sezonun en merakla beklenen gelişmelerinden biriydi Stannis Baratheon ile Boltonlar arasındaki savaş. Diğer bir konu da artık kuzey tarafı dizide ilgi çekiciliği az bir yer haline geldi. Jon Snow olmadan duvar, Stannis Baratheon’un alabilme ihtimali olmadan Kıştepesi çok eksik kalacak…
Game of Thrones’ta pek çok kişi gibi benim de en sevdiğim karakterlerden biri Arya Stark’tı. Fakat ne yazık ki bu sezon Arya’nın yüzsüz adamlarla olan sahnelerini hiç sevemedim. Keşke önceki sezonlardaki gibi dağ, bayır ilerleseydi birileriyle de böyle sıkıcı hale gelmeseydi sahneleri. Fakat sezon finalinde onun sahneleri de ilgi çekiciydi ve durumunun ne olacağını da merak ediyorum. Umarım bulunduğu o sıkıcı kaleden ayrılır.
Bu sezonun en acıklı hikayesi ise Sansa Stark’a aitti. Kaç sezondur başına gelmeyen kalmayan Sansa bu sezon ise Ramsay Bolton’un yeni eğlencesi konumuna düştü. Belirsizlikler içinde geçen sezon finalinin belirsizliklerinden biri de Sansa’nın Theon ile birlikte nasıl bir yol izleyebileceğiydi. Sansa’nın yüzünün biraz gülebilmesi tek temennimiz olsa da bu çok kolay gözükmüyor.
Geçen yıl Joffrey’nin ölümüyle güç kaybetmeye başlayan Cersei Lannister ise bu sene gelini Margaery ile mücadeleye girdi. Fakat onu asıl zorlayan ise krallıktaki dinciler oldu. Sezon sonunda zor anlar yaşayan Cersei’nin “shame” yürüyüşü sezonun en akılda kalıcı olaylarından bir tanesiydi. Tabii ben o ve Cersei’nin zor anlarıyla ilgili bütün sahneleri büyük bir keyifle izledim. Dizideki en nefret ettiğim karakterlerden olan ve sevenlerinin neden sevdiğini bir türlü anlayamadığım Cersei Lannister’ın düşüşü umarım devam eder.
Game of Thrones’ta bahsedebileceğimiz daha onlarca karakter, hikaye var. Fakat hepsini ne ben yazabilirim, ne siz okuyabilirsiniz o nedenle yavaş yavaş yazıyı sonlandırmaya başlıyorum…
Oyunculuk olarak sezonun bence çok ön plana çıkan bir ismi yoktu. Peter Dinklage her zaman dizinin en iyilerinden ama geçen sezonki mahkeme bölümündeki muhteşem performansı bu sezon yoktu. Yine de geçen senenin hatrına bu yıl Emmy’yi kendisine verebilirler. Lena Headey muhtemelen özellikle sezonun son bölümlerindeki performansıyla yeniden adaylık alacaktır. Kit Harington bence sezonun en etkilisiydi ve Emmy adaylığını hak ettiğine inanıyorum. Emilia Clarke ise muhtemelen bu yıl Orange Is the New Black kadınlarının da gelişiyle aday olmakta güçlük çekecek.
Sonuç olarak Game of Thrones’un beşinci sezonunda zaman zaman hoşnut olmadığımız şeyler yaşansa da, Game of Thrones hala ekranlardaki açık ara en iyi dizi. Böyle büyük bir efsaneyi zamanında haftalık olarak izleyebildiğimiz için çok şanslıyız.
Bence de son 3 bölümü ile sezonun durgunluğunu unutturdu ve önceki sezonların yanına çıkabildi kalite olarak. Ancak üzerinden zaman geçtikçe anlıyoruz ki dolu dolu bir sezon değildi.
Koca sezon sanki bölüm bölüm değil, bir bütün halinde yayınlanan uzun sinema filminin 4.serisi gibi. Bir çırpıda bitiyor ve hiç de verimli geçmiyor.
Mesela Breaking Bad’in, Lost’un, Prison Break’in her sezonu dolu dolu geçerdi ve tatmin olurduk. GOT dolu dolu geçmiyor ve bu da onu diğer üç diziden daha geri kalitede yapıyor.
Tüm sezonun özeti? Tyron’un Khalessi ‘ye ulaşma çabası, Stannis ‘ın ihtişamlı savaş hazırlığı ve büyük hayal kırıklığı, Jaime’nin yalnızca güneye gidip kızını geri getirmeye çalışması, Cercei’nin Fetullah Gülen ile işbirliği ve sonuç olarak paralel yapının akp ye darbesi, Jon Snow’un duvar sevdası, Sansa ‘nın gereksiz yere uzatılan sahneleri ve dramları.. Son olarak da Arya ve “İstiridye, midye, tarak “.
Genel hatlarıyla bunlarla geçti. Arada Akgezen Savaşı ve Danny’nin Ejderhalaya bindiği sahne gibi efsane bir iki sahne olmasa bütün sezonu çöpe atabilirdik .
Cidden eski sezonların gölgesine girmeye başladı yavaş yavaş. Ama yine de en bozmuş haliyle bile şuan dünya üzerinde yaşayan tartışmasız en iyi dizi, piyasada yüzlerce dizi olsa da içlerinden GOT kalitesine denk gelecek bir tane dizi yok; GOT’un bile ulaşamadığı Lost, Breaking Bad, Prison Break kalitesinde yeni bir Mesih dizi ise sanırım hiç gelmeyecek ya da ömrüm yetmeyecek görmeye.