Clint Eastwood için ne söylenebilir ki? Western denilince akla ilk gelen isim olan Eastwood, oyunculuğun yanı sıra yönetmenlikte de çok başarılı olan ve hatta bu yönüyle Oscarlar kazanmış efsane bir isim. Clint Eastwood’un takdir edilecek pek çok yönü var elbette fakat benim kendisini en çok takdir ettiğim noktalardan biri de bitmek bilmeyen üretme arzusu. Hollywood’un aktif olarak kariyerine devam eden en yaşlı isimlerinden biri olan Clint Eastwood, bu yıl iki filmi birden izleyici karşısına sunarak yıllara meydan okuduğunu bir kez daha gösterdi. İlk olarak Jersey Boys adlı filmi yaz aylarında vizyona girdi. O filmin beklenen etkiyi yapamayıp çok kısa sürede unutulup gitmesiyle de American Sniper’ı apar topar yıl sonuna yetiştirmeyi başardı.
American Sniper, uzun süredir Hollywood gündemini meşgul eden bir işti. İlk olarak David O. Russell’ın yöneteceği söylenen işi Steven Spielberg devraldı fakat o da daha sonra başka projelere yönelmeye karar verince projenin son sahibi Clint Eastwood oldu. Ödül döneminin başında çok fazla iddialı gözükmese de özellikle meslek birliklerinden büyük destek alan film, Oscar’da en iyi film dahil 6 dalda adaylık almayı başardı. Ayrıca Amerikan gişesinde müthiş rakamlar elde eden film Ocak ayına dair pek çok rekoru kırdı, kırmaya devam ediyor.
İlk fragmanından itibaren en sevmediğim yönetmenlerden biri olan Kathryn Bigelow’un filmlerini andıran American Sniper, buna karşın Clint Eastwood’a olan sevgi ve saygımdan dolayı ödül dönemi içerisinde yer almasından mutluluk duyduğum filmlerden biri oldu. Fakat ne yazık ki filmi sevmek için hazır olmama rağmen vasat sayılabilecek bir iş çıktı karşıma…
Filmler hakkında yorum yaparken sürekli her film için “ama Amerikan propagandası yapıyorlar yaa” şeklinde yapılan yorumları hiç sevmem ve çoğu zaman da bu görüşe katılmam. Fakat American Sniper gerçekten de buram buram Amerikan milliyetçiliği kokan bir iş…
Söz konusu savaşlar olduğunda olaya hangi taraftan bakıldığı çok önemlidir. Bir tarafın cani bir katil olarak baktığı kişi diğer tarafa göre ise bir savaş kahramanı olabiliyor. American Sniper da bu durumu gözler önüne seriyor. Yüzlerce kişiyi öldüren ve koyu bir milliyetçi olan Chris Kyle adlı sniperın gerçek hikayesini anlatan film, olaya tamamen Amerikan tarafından bakıyor. Doğrusu bu durum beni çok da rahatsız etmedi çünkü filmin objektif olma gibi bir iddiası yok tamamen tek taraflı bir film olacağı en başından belliydi. Ben işin daha çok sinema tarafını değerlendirmeyi tercih ediyorum.
Sinema açısından baktığımızda American Sniper özellikle teknik açıdan gerçekten üst düzey bir iş. Savaş sırasındaki sahneler benim ilgi alanıma girmese de çekim kalitesi açısından oldukça başarılı. Aynı şekilde sesler de oldukça başarılı. Buna karşın senaryonun yeterince iyi olmaması filmin temel sıkıntısı gibi duruyor. Ayrıca filmin süresi de haddinden biraz fazla uzun. Elde iki saatin üstüne çıkarılacak kadar bir senaryo yokmuş, olmasa da olur diyebileceğimiz pek çok kısım vardı filmde.
Filmin ciddi bir kısmı Chris Kyle’ın savaş sırasında yaşadıklarıyla geçse de fragmanında gözüktüğü gibi tamamen savaş sahasında geçen bir film de değil. Chris Kyle’ın ailesiyle olan ilişkisi ve savaş sonrası yaşadıkları da filmde önemli sayılabilecek bir yer tutuyor. Şahsen bu durum da filmin hoşuma giden yönlerinden biri oldu. Fakat keşke biraz daha iyi olabilseymiş o sahneler.
Bu filmle kazandığı Oscar adaylığıyla birlikte son üç yıldır Oscar adaylığı almayı başararak tarihe geçen Bradley Cooper filmi tamamen sırtlayan isim. İlk sahneden son sahneye kadar filmin neredeyse her anında kendisini görmek mümkün. Bu rol için fiziki olarak çok iyi hazırlanmış ve filmdeki aksanı da başarılıydı. Fakat bunlar üst üste üçüncü Oscar adaylığı almak için yeterli miydi? Bence hayır ama genel olarak iyi bir performans olduğunu da inkar edemem tabii ki.
Filmde Bradley Cooper’ın dışında kayda değer performans sergileyen tek isim Sienna Miller. Kendisinin beklediğimden daha çok sahnesi vardı ve genel olarak da başarılı buldum performansını. Hatta bu yıl ki zayıf yarış göz önünde bulundurulduğunda Oscar adaylığı alsa bile bence çok şaşırılmayacak bir gelişme olurmuş…
Özetle American Sniper, Amerikan milliyetçiliğinin yoğun şekilde hissedildiği ve daha çok Amerikalıların seveceği bir film. Teknik açıdan gerçekten çok iyi bir iş olduğunu kabul etmekle birlikte genel olarak vasat sayılabilecek ve bence en iyi film adaylığını tamamen Amerikan milliyetçilerine borçlu olan bir film. Yine de sanırım özellikle Bradley Cooper hayranlarını fazlasıyla memnun edecektir…
Yorum Yazın