Yılın en çok merakla beklediğim filmlerinden biri tıpkı pek çok sinemaseverin olduğu gibi Birdman idi. Her şeyiyle aykırı bir yapım olarak gözüken Birdman ödül sezonunun başından beri de favoriler arasında anıldı ve geçtiğimiz gün aldığı 9 Oscar adaylığıyla da bu durumu taçlandırılmış oldu. Evet, Birdman fragmanlarında gözüktüğünden de farklı ve son yıllardaki Oscar adaylığı kazanan filmler arasındaki en sıradışı filmlerden biri.

Söylemeye utanıyorum ama şu ana kadar sadece Amores Perros filmini izlediğim (onu da izleyeli çok uzun bir zaman olmadı) Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu’yu o filmde oldukça beğenmiştim. Bu filmde de resmen harikalar yaratarak yönetmenlik açısından ulaşılabilecek en üst noktalardan birine ulaşmış. Oscar dönemi sona erdikten sonra yapacağım ilk işlerden biri de kendisinin izlemediğim diğer filmlerini izlemeye başlamak olacak.

Edward Norton, Emma Stone

Birdman, konu olarak eski şaşalı günlerinden uzakta olan bir oyuncunun yaşadığı iç bunalımı ele alıyor. Kulağa çok farklı bir konu olarak gelmediğinin farkındayım ama Inarritu, bu konuya öyle bir soluk getirmiş ki artık bu konudan bahsedildiğinde akla ilk gelenlerden biri olacak Birdman.

Öncelikle Birdman’in herkese hitap etmeyecek bir iş olduğunu belirtmem lazım. Her yönüyle çok aykırı bir film olan Birdman’in bu tarzına bayılanlar olabileceği gibi sıkıntıdan bayılanlar da olacaktır. Pek çok kişinin filmi saçma bulacağını tahmin etmek zor değil. Bu açıdan filmin IMDb’de kısa süreli de olsa (umarım uzun süreli olur ama zor) Top 250 arasına girmesine biraz şaşırdım.

Doğrusu filme ilk başladığımda ben de küçük çaplı bir hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü ana karakterimizi ve diğer karakterleri tanıma süreci çok hızlı olmadı ve biraz sıkıcıydı ilk kısımlar. Daha sonra ise karakterlerin derinliklerine inildikçe hikayeye bağlanmak hiç de zor olmadı. Özellikle üst düzey oyuncuların ve harika görüntülerin de bunda yardımı büyüktü.

Eski günlerinden uzak bir oyuncudan bahsediyoruz demiştim. Aslında bahsettiğimiz bu oyuncu filmin başrolü olan Michael Keaton’a bir hayli benzeyen bir oyuncu. Ana karakterimiz olan Riggan, “Birdman” adlı film serisiyle tanınan ünlü bir oyuncudur. Filmin üstünden yıllar geçmesine rağmen Riggan, “Birdman” damgasından kurtulamamıştır. Hala sokakta o şekilde tanınmaktadır fakat elbette bu durum Riggan’ı yeterince memnun etmemektedir. Bildiğiniz gibi Michael Keaton da gerçekte “Batman” ile tanınan ve sonrasında bir türlü tutunamamış, çok kötü filmlerde oynamış bir oyuncu. Hatta öyle ki son yıllarda doğru düzgün başrolünde yer aldığı bir film bile yok. Durumun böyle oluşu da filmi daha da ilginç kılıyor. Ayrıca filmde hem Michael Keaton’ın bu durumuna hem de günümüzdeki pek çok ünlülere de göndermeler var.

Filmin bir de finali var ki kolay kolay unutulmayacak türden bir final… Tadını kaçırmamak için elbette söylemeyeceğim veya ipucu vermeyeceğim ama yoruma çok açık bir durum var. Bu finali de çok beğendiğimi ve kendimce hala yorum getirmeye çalıştığımı da belirtmem lazım.

Michael Keaton, Edward Norton

Zengin bir oyuncu kadrosu bulunan filmde en çok öne çıkan isim elbette Michael Keaton. Oscar’ın da en büyük favorisi olan Keaton’ın performansı başarılı ama normal şartlarda direkt favori olur diyebileceğimiz bir performans değil. Fakat filmi izledikten sonra Oscar’ı kazanacağından iyice emin olmaya başladım. Çünkü oyuncunun kariyeriyle film o kadar güzel örtüşmüş ki bu rol için ondan daha iyi bir alternatif olamazmış. Özellikle Akademi’de pek çok kişi kendisini Keaton’ın yerine koyacak ve oyunu da o yönde kullanacaktır. Benim de kendisinin Oscar kazanmasına bir itirazım bulunmamakta.

Filmin bir diğer önemli ismi olan Edward Norton da bu filmle birlikte nihayet uzun bir aradan sonra üst düzey bir filmde önemli bir rolde yer almayı başardı. Bu yılın diğer 9 Oscar adaylı filmi olan The Grand Budapest Hotel’de küçük sayılabilecek bir rolde yer alan Edward Norton burada daha fazla kendisini gösterebilme imkanı bulmuş. Kabul etmek gerekir ki performansının J.K. Simmons ile yarışabilecek bir yanı yok ama yine de hiç fena iş çıkarmamış. Umarım bundan sonra doğru seçimlerle parlak günlerine geri döner Edward Norton.

Filmle ilgili beklentilerimin önemli bir kısmını da Emma Stone oluşturuyordu. Son dönemin genç oyuncuları arasında en çok sevdiklerimden olan Emma Stone bu filmde de iyi bir iş çıkarmış ama doğrusu beklentilerim biraz daha fazlaydı. Şahsen kendisinin bu yılki Magic in the Moonlight performansını daha da fazla beğenmiştim. Tabii yine de bu yıl kategorisinin çok zayıf olduğu düşünülürse Oscar adaylığını hak etmiş.

Naomi Watts’ın performansı da övülüyor filmi izleyenler tarafından fakat belki de karakterinin filmdeki pek ön planda olmayan konumundan dolayı ben fazla etkilenemedim kendisinin performansından.

Emma Stone

Filme çok farklı bir hava katan noktalardan biri de müzikleriydi. İlginç bir müzik tarzına sahip filmin bu müzikleri yıl içinde pek çok ödül kazandı ama Akademi yeterince özgün olmadığı gerekçesiyle Oscar yarışına dahil etmedi.

Toparlamak gerekirse Birdman belki yılın en iyi filmi değil ama en aykırı, en sıradışı yapımı. Kazandığı 9 Oscar adaylığını da büyük ölçüde hak ediyor. İçlerinden en az birkaç tanesini ödüle dönüştüreceğinden de şüphem yok. Bir de izlemeden önce beklentilerinizi mümkünse biraz düşürün çünkü yüksek beklentiyle izlemek ters tepki yaratabilir. Özellikle filmin ilk kısmının biraz sıkıcı sayılabilecek gibi olduğunu ve karakterlere ısındıkça filmin giderek yükseldiğini bir kez daha söylemem lazım. Herkesin sevebileceği bir film değil ama sinemayla ilgilenen herkesin izlemesi gereken bir film Birdman…

Birdman

8.5

Puan

8.5/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.