Her yıl bizleri küçük bütçeli, orijinal filmlerle tanıştıran Sundance Film Festivalinden yine pek çok ilgi çekici film çıktı. Bunlar arasında en çok ilgi çekenlerden biri de festivalde büyük ödülü kapan I Don’t Feel at Home in This World Anymore oldu. Filmin festival başarısı üzerine Netflix yayın haklarını alan şirket oldu ve sağ olsun filmi elinde fazla saklamadan bizlerle buluşturdu. Böylece I Don’t Feel at Home in This World Anymore, yılın ilk yarısındaki güzelliklerden birine dönüştü…
Depresyon içerisinde olan ve insanların duyarsızlıklarından bıkan yalnız bir kadın olan Ruth, bir gün soyguna uğrar. Evine giren hırsız karşısında polisten beklediği alakayı göremeyen Ruth, eşyalarını kendi yollarıyla bulmaya karar verir. Bu konudaki yardımcısı ise eksantrik komşusu Tony olur. Ruth ve Tony korkusuzca hırsızların izini sürmeye başlayarak maceradan maceraya atılırlar…
Kariyerine oyuncu olarak adım atan Macon Blair’in ilk filmi olma özelliğini taşıyan film, izleyiciye farklı duygular yaşatan özgün bir yapım. Depresif ana karakteri nedeniyle başta ağır drama mı diye düşündüren film önce gerilim filmine dönüşerek ilgiyi üzerine çekiyor, sonralarda komedi ve macera yönüyle hem güldürüyor hem de kendisini ilgiyle izlettiriyor. Fakat bana kalırsa filmin ilk kısmındaki ilgi çekicilik sonlarına doğru giderek azalıyor. İşin aksiyon kısmı da biraz zorlama olmuş ve filmin sonu da yeterince tatmin etmiyor.
Filmin başrolünde yer alan Melanie Lynskey çok iyi iş çıkararak yeteneklerini en üst düzeyde kullanmış. Lynskey’nin başarılı performansı özellikle filmin ilk kısımlarında filme kolay bağlanmayı kolaylaştırdı. Ona eşlik eden Elijah Wood da Lynskey’e gayet iyi eşlik etmiş. Filmin geri kalan kadrosunda ise pek tanıdık yüzler yok.
Uzun ismini akılda tutması zor olsa da I Don’t Feel at Home in This World Anymore, izlemesi kolay iyi bir seyirlik. Tıpkı adı gibi ilgi çekici bir film olsa da sonlara doğru bazı sorunları yok değil ama yine de izleyin derim. Böyle özgün tatlara çok sık rastlayamıyoruz…
Yorum Yazın