Amerikan tiyatrosunun prestijli oyunlarından biri olan ve hem 1987’deki versiyonuyla hem de 2010’daki versiyonuyla Tony ödülü kazanan Fences, bu yıl nihayet beyazperdeye aktarıldı ve bu kez gözünü Oscar’a dikti. Aslında Fences’in sinemaya aktarılma hikayesi epey eskiye dayanıyor. Oyunun yazarı olan ve 12 yıl önce vefat eden August Wilson, ölümünden önce sinemaya uyarlamasını kaleme almış. Hatta 1987’de Paramount filmin haklarını satın aldığında Eddie Murphy olacak şekilde filmin hayata geçirilmesi gündeme gelmiş. Yaklaşık 30 yıl sonra Fences, Denzel Washington’ın yönetmenliğinde hayatımıza dahil oldu…
1950’lerde geçen hikayede çöpçülük yapan bir babanın ailesine çektirdiklerini izliyoruz. Beyzbol meraklısı olan ve bu konuda çok yetenekli olan baba, buna karşın siyahilerin beyzbola kabul edilmemesi nedeniyle zamanında beyzbol yıldızı olma şansını kaçırmıştır. Ailesini çok düşündüğüne, ailesi için büyük fedakarlıklar yaptığına inanan ve bu konuda böbürlenmekten kaçınmayan baba; aslında kıskançlıktan oğlunun beyzbolcu olmasını istemeyecek kadar zalim biridir. Karısını çok sevdiğini iddia eder ama onu aldatmaktan çekinmez. Böylesine kötü bir adamın hikayesinin en azından düzgün bir yere varması bekleniyor ama sonuç hiç tatmin edici olmuyor. Hatta kötüyü daha da yüceltiyor. Doğrusu böyle bir içeriğin Broadway efsanesi haline gelmesine epey şaşırdım.
Fences’in en çok eleştirilen noktası tiyatrodan sinemaya uyarlanamaması ve sinemadan çok tiyatro hissiyatı vermesi ki bu hiç de haksız bir eleştiri sayılmaz. Film boyunca tamamen tiyatral tarzda diyalogları izliyoruz aslında ve bu diyalogların büyük bir kısmı da Denzel Washington’ın tek kişilik gösterisinden ibaret. Filmde tiyatral bir tat olmasına hazırlıklıydım ve buna olumsuz bakmıyordum ama bu kadarı biraz fazla kaçmış. Çünkü tiyatro oyununa sinemasal neredeyse hiçbir katkı sağlanmamış. Tiyatro oyununun videoya alınmış görüntüsüyle filmin arasındaki farklar eminim çok azdır. Aslında Denzel Washington’ın yönetimindeki The Great Debaters’ı beğenmiştim ama bu kez usta oyuncu yönetmenlikte ciddi çuvallamış.
Peki Fences’i bu kadar olumsuzluğa rağmen izlenebilir yapan şeyler neler? En başta tabii ki üst düzey oyunculuklar, sonrasında bütün olarak olmasa da senaryo içindeki kesitlerin başarısı diyebilirim. Oyuncuların başarısında da tiyatro oyunuyla aynı oyuncuların olması ve yüzlerce kez aynı rolü oynamış olmaları büyük etken olsa gerek. Performansların çoğu kez fazla tiyatral kaçmasını ise oyunculuk kusuru değil, yönetmenlik tercihi olarak görüyorum.
Denzel Washington, Amerika’nın en saygın oyuncularından birisi şüphesiz. Fences’te de filmi baştan sona sırtlıyor ve kendinden nefret ettirmeyi başarıyor. Zaten onun başarılı tonlamaları olmasa film boyunca Troy’un bağırıp çağırmalarına katlanmak bir hayli zor olurdu. Peki Denzel’in performansı üçüncü Oscar’ını kazandıracak kadar iyi mi? Bence değil, şahsen Flight’ta gösterdiği daha sade ama derinlikli performansı tercih ederim.
Amerika’nın en başarılı ve popüler siyahilerinden biri de Viola Davis. Aslında Fences için en merak edilen noktalardan biri Viola’ya ilk Oscar’ını kazandırıp kazandıramayacağıydı. Çünkü özellikle The Help’le son anda ödülü Jennifer Lawrence’a kaptırmasının ardından artık vakti gelmişti. Rolünün gösterişli olmasının da etkisiyle Oscar için daha film hatta fragman çıkmadan favori haline geldi. Herkes ana kategoride ödüle aday olarak görüyordu ama kendi isteğiyle yardımcı kadın oyuncu dalında kampanya yapmayı tercih etti. Filmi izledikten sonra gördüm ki gerçekten Viola Davis filmde yardımcı rolde ve Denzel’e kıyasla rolü çok daha az. Performansı genel olarak öyle ahım şahım değil aslında hatta sıradan bile görülebilir ama coştuğu bir sahne var ki o sahne kendisine Oscar’ı getirecek gibi.
Fences’in farklı bir deneyim sunduğu muhakkak ama özellikle ana konusuyla, vardığı sonuçla ilgili ciddi sıkıntıları var. Sinemasal ögelerin varlığının azlığı ise bir başka problem. Yine de Denzel Washington ve Viola Davis gibi büyük oyunculardan böyle performanslar izlemek her zaman mümkün değil ve bu nedenle bile şans verilebilir…
[…] Washington, bundan dört yıl önce bizzat kendi yönettiği Fences ile birlikte en ünlü, bol ödüllü siyahi tiyatro yazarlarından biri olan August […]