Netflix’in dünya çapında fenomen hale gelen soygun dizisi La Casa de Papel’in üçüncü sezonunun üzerinden henüz kısa sayılabilecek bir süre geçmişken dizinin dördüncü sezonu da geldi. Tuhaf bir sezon anlayışı olan dizi, ilk sezonuyla fiyakalı bir giriş yapıp ciddi bir hayran kitlesi kazandıktan sonra son derece gereksiz gözüken üçüncü sezonuyla bile ilgi toplamayı sürdürebilmişti. Dördüncü sezon ise dizinin artık tamamen ticari kazanç uğruna devam ettiğini göze soktuğu bir sezon olarak karşımızda…
La Casa de Papel aslında hiçbir zaman mükemmel bir dizi değildi. Fakat özgün bir konu yakalamış olması ve örneğini çok görmediğimiz zeka ile aksiyonu birleştiren senaryosuyla kendini ilgiyle izlettirip kusurlarını görmezden gelmemizi sağlıyordu. Bir önceki sezon olan üçüncü sezonla dizi kendini tekrarlamaya başlamış ve özgünlük kısmı darbe almıştı. Bu sezon ise işin zeka kısmından da geriye sadece küçük kırıntılar kaldı ve dizinin eksileri iyice gün yüzüne çıktı…
Dizinin en başından beri karakter tasarımları çok problemliydi. Berlin (Pedro Alonso) gibi dizinin en kötü karakterini olumlamaya, sempatik göstermeye çalışması bir yana dizinin diğer karakterlerinin gelişimleri, karakterlerin aldığı kararlar tam bir fiyasko. Dizi, bir soygun dizisi ancak her karakterden ısrarla bir aşk hikayesi yaratılmaya çalışıyor. Artık bu sezon işi iyice abartıp tamamen tuhaf üçgenler oluşturmaya başladılar. Karakterleri birbirine düşürmek için yazılan saçma senaryolar ve karakterlerin birbirleriyle olan anlamsız kavgaları zerre ilgi çekici değildi. Soygun takımından benim için elle tutulur tek karakter olarak Nairobi’nin (Alba Flores) bu sezonki hikayesi de hayal kırıklığıydı. Profesör (Alvaro Morte) de olmasa dizinin izlemeye değer bir yanı kalmadı. Herhalde onunla ilgili malzeme de tükenmeye başlamış olacak ki Profesör’ü bu sezon epey pasif gördük. Sadece sezon sonuna doğru etkin görmeye başladık ki sezonun tek iyi bölümü onun ön planda olduğu sezon finaliydi…
Sekiz bölümden oluşan sezonun büyük kısmı tamamen süre doldurmaya yönelikti. Öyle ki dizide hiçbir fonksiyonu kalmayan Berlin’i bile ısrarla flashbacklerle dizide tutmaya çalışıyorlar ve bu sahnelerin diziye en ufak bir katkısı yok, aksine sürekli tempoyu düşürüyor. Sezon sonuna doğru tempo yükselse de, Jose Manuel Paga’nın oynadığı yeni kötü karakter Gandia fena olmasa da sezon geneli ilk sezonların çok ama çok uzağındaydı. Koca sezon boyunca olan olaylar üçüncü sezona iki bölüm şeklinde rahatlıkla eklenebilirmiş ve o zaman ortaya iyi bir iş çıkabilirmiş… Diziyle ilgili en büyük beklentim beşinci sezonda düzgün bir şekilde final yapması ve artık daha fazla suyunun çıkarılmaması!