Glee, American Horror Story, Feud gibi ses getiren pek çok televizyon işine imza atan Ryan Murphy, Netflix bünyesine katılan önemli isimlerden bir tanesi oldu. Eylül sonunda bu birlikteliğin ilk önemli ürünü olarak gösterime giren The Politician, benim de çok geç tanıştığım ve bana göre hak ettiği değeri görememiş bir dizi…

Payton Hobart (Ben Platt), zengin bir ailenin üvey oğlu olarak yetişmiş ve en büyük hayali Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olmak olan bir gençtir. Payton için bu ütopik gözüken hayal, basit bir hayalden öte aslında yaşama sebebidir ve tüm yaşantısını buna göre dizayn etmektedir. Bu yolda da Payton’ın ilk önemli adım olarak okuduğu prestijli lise Saint Sebastian’da başkan seçilmesi gerekmektedir. Fakat işi hiç kolay olmayacaktır, çünkü karşısında da en az onun kadar hırslı bir rakibi vardır…

Lisede geçen bir başkanlık yarışı… Evet, kağıt üzerinde pek ilgi çekici gözükmediğinin farkındayım. Fakat The Politician bu konudan çıkarılabilecek belki de en ilginç dizi. Daha ilk bölümden dizide dramatik bir olay yaşanıyor ve çok katmanlı bir dizi izleyeceğimizin farkına varıyoruz. Sonrasında da sanki bir lise seçimi değil de gerçek bir başkanlık yarışı izliyormuşçasına bir atmosferle dizi devam ediyor. Dizi abartıyı ve komediyi gerçek politikacıları, politika düzenini eleştirmek için bir araç olarak çok etkin kullanıyor. Sezonun en ilginç bölümlerinden biri olan ve tüm olayların seçmen gözüyle ekrana getirildiği beşinci bölüm bunun çok güzel örneklerinden biriydi…

Dizinin başrolünde Ben Platt çok iyi iş çıkarıyor. Fakat onun dışında da kadro bir hayli zengin. Tuhaf bir hasta kızı oynayan Zoey Deutch ve onun anneannesi rolündeki Jessica Lange oldukça ilgi çekiciler. Lucy Boynton’ın oynadığı Astrid karakteri de bir hayli çarpıcı. Oscarlı Gwyneth Paltrow da Payton’ın annesi rolüyle dizinin önemli isimlerinden…

Oyuncu kadrosu ve ilgi çekici ilerleyen hikayesi bir yana The Politician teknik açıdan da çok başarılı bir dizi. Dizideki prodüksiyon tasarımı çok başarılı ve çoğu zaman simetriklik taşıyan görüntü yönetimi yer yer sanki bir Wes Anderson filmi izliyormuşuz gibi hissettiriyor. Dizi genelindeki müzik kullanımı da pek bir başarılı. Son bölümde Ben Platt’tan dinlediğimiz “Vienna” ise dizi bittikten sonra da benimle kalan şarkılardan biri oldu…

40 dakikalık sekiz bölümden oluşan The Politician’ın konu itibariyle taşıdığı en büyük risk konunun sürdürülebilirliği idi. Yapımcı ve senaristler de bu durumun farkında olacak ki dizinin son bölümleri tamamen ikinci sezonu kurmak üzerineydi. Bu durum aslında son bölümlerde temponun artıp dizinin zirve yapmasına alışkın bünyeler için bir nebze hayal kırıklığı yaratsa da dizinin ikinci sezonunu heyecanla beklememi sağladı. Dizi, her ne kadar bana göre yeterince ilgi görmemiş olsa da ikinci sezon onayını çoktan aldı ve eğer konuyu iyi kullanmayı başarırlarsa ilkinden daha iyi olacağına inancım tam. Siz de eğer henüz izlemeyenlerdenseniz geç olmadan şans verin derim…

The Politician 1. Sezon

7.8

Puan

7.8/10